I. Haçlı Seferi (1096-1099)

Devletin Avrupa'daki arazisinde en büyük tehlikeler ortadan kaldırılmıştı. Doğuda da bulutlar dağılmış gibi görünmekteydi: çünkü Anadolu Selçuklu sultanlığının parçalanması ve emirlerin birbirine karşı mücadeleye girişmesi Bizans'ın Anadolu'yu tekrar geri kazanmasını imkan çerçevesine sokacak gibi görünüyordu. Ancak I. Aleksios'un kendisini bu göreve adayabileceği anda, onun bütün planlarını altüst edip devleti yeni bir çok güçlüklerle karşı karşıya bırakan bir hadise vuku buldu: Haçlılar yaklaşma idiler. Haçlı seferi düşüncesinde, kudretlenmiş olan papalığın, iktidarının huzmelerini hristiyan doğuya kadar uzatmak gayretlerine yeni bir ifade bahşolunmuştu. Papa II. Urbanus'un Clermont konsilindeki çağrısı, Cluny reform hareketinden beri bütün batı alemine hakim olmuş bulunan dini şevk ve heyecan sebebiyle muazzam bir akis buldu: Bu çağrı, çekiciliği ve çektiği ıztıraplar -Kudüs'ün Selçuklular tarafından 1077 yılında zaptedilmesinden beri- hristiyan batı dünyasınca sayısı gittikçe artan hac seyahatleri ile malum bulunan Kutsal Ülkeye karşı duyulan hasreti alevlendirmiş, toprak açı ve macera düşkünü feodaller gibi, batı dünyasının iktisadi sıkıntıdan ezilmiş, dini heyecan içinde çalkalanan halk kitlelerini de yerinden oynatmıştı. Buna mukabil batıdaki anlamıyla bir haçlı seferi düşüncesi Bizans devletine tamamıyla yabancıydı. İnançsızlara karşı mücadele Bizans için hiç de yeni bir şey değildi. Devletin zaruri ve ağır bir görevi olarak bu iş Bizanslılar için çoktan beri tabii bir hal almış olup, eski bir Bizans ülkesi olan Kutsal Diyar'ın kurtarılması Bizanslıların gözünde hristiyanlığın umumuna şamil bir vazife olarak değil, devletin görevi olarak görünüyordu. Batıdan haçlılar değil ücretli asker bekleniyordu.

(Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, çev. Fikret Işıltan, Ankara, s.333-334)



Yorumlar

Popüler Yayınlar