I. Süleyman Şah (Kutalmışoğlu)

Birisi Anadolu'da diğeri Balkan Yarımadasında olmak üzere hemen hemen aynı zamanda Bizans askeri aristokrasisi temsilcilerinden ikisi ayaklandı. 1072 yılındaki Slav isyanını bastırmış olan Nikephoros Bryennios devletin Avrupa arazisinde bulunan Bizans askeri aristokrasinin en itibarlı mümessiliydi. 1077 kasım ayı başında mukabil imparator sıfatıyla doğum şehri olan Edirne'ye giderek buradan, Bizans başşehrinin surları önüne kadar ilerleyen bir orduyu yola çıkardı. Anatolikon themasının strategosu olup manidar bir şekilde ailesinin menşeini Phokas'lara bağlayan Nikephoros Botaneiates Anadolu asalet sınıfının tipik bir temsilcisiydi. 7 Ocak 1078'de kendisini imparator ilan ettirerek Sultan Alpaslan'ın kuzenlerinden birisi olan Süleyman'ın yardımını sağladıktan sonra, o da İstanbul üzerine yürüdü. O zaman hüküm süren büyük karışıklıklara rağmen üstünlük Anadolu'da kaldı: Nikephoros Botaneiates Avrupa'daki rakibi ve adaşından önce davrandı. Nikephoritzes'in hoşa gitmeyen idaresi sonucu gücünü arttırmış bulunan İstanbul'daki hükumete muhalif parti bütün ümitlerini Anadolu'lu kumandana bağlamıştı. Botaneiates 1078 martında ordusuyla İznik'e henüz girmişti ki İstanbul'da kilisenin de büyük ölçüde katılmasıyla bir isyan patlak verdi. VII. Mikhail tacını terk ederek Studios manastırına çekilmek zorunda kaldı. İmparatorluğa Nikephoros Botaneiates'i çağrıldı. Botaneiates 24 Mart'ta İstanbul'a girerek aynı gün patriğin eliyle taçlandırıldı. Dukas ailesi ile bağlantı kurmak ve Bizans'taki meşruiyet duygularını tatmin etmek gayesiyle selefinin zevcesi imparatoriçe Maria ile kocasının henüz hayatta bulunmasına rağmen evlendi.

Ancak ihtiyarlamakta olan Botaneiates'in gücü devleti karışıklıklardan kurtarmaya yetemezdi. Onun kısa saltanat devresi sadece bu çözülme ve intihat devrinin son sahnesini teşkil etmiş ve isyanlar, iç savaşlarla geçmiştir. Çünkü senato hakimiyetinin çökmesinden sonra generallerin en yüksek iktidara ulaşmak için birbirleriyle amansız mücadelesi başlamıştı. İmparatorluk sonunda bunların en kabiliyetlisine, genç Aleksios Komnenos'a düştü. Aleksios önce yeni hükümdarın hizmetinde mukabil imparator Nikephoros Bryennios'u bertaraf etti ve bundan sonra da Bryennios'a taht müddeisi rolünde halef olmuş bulunan Nikephoros Basiliakos'u yere serdi. Ancak 1080 yılı sonunda Nikephoros Melissenos İznik'te kendisini imparator ilan edip Botaniates'i örnek alarak Süleyman'ı yardıma çağırınca Aleksios bitaraf kaldı. Çünkü şimdi o, kendisini imparatorluğa yükseltme hazırlıklarına başlamış bulunuyordu.

Botaniates ve daha sonra da Melissenos'un Süleyman ile işbirliği yapmaları Türklere Anadolu'nun fethini oldukça kolaylaştırmıştı. Daha 1080 yıllarında Süleyman Kilikya'dan Marmara'ya kadar bütün Anadolu'ya hakim olmuş bulunuyordu; burada, en eski Bizans toprakları üzerinde Rum sultanlığını, yani Roma saltanatını kurdu. Bir zamanlar Anadolu topraklarında vücut bulmuş kuvveti askeri ve idari nizamın inhitatından, Bizans "stratiotes" tabakasının büyük ölçüde mahvolmasından sonra Anadolu'nun kendisi de en kısa bir zaman içinde devletin elinden çıktı.

(Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, çev. Fikret Işıltan, Ankara, s.322-323)

Gerçekten de Aleksios Komnenos'un takip ettiği siyaset, daha ilk adımlarından itibaren alışılmamış bir meharet, beceriklilik manzarası gösterir. Vazifesi sonsuz derecede güç idi: İçinden gevşemiş, savunma gücü elinden alınmış bir devleti, her tarafta düşmanlar- Normanlar, Peçenekler ve Selçuklular- saldırırken, yeniden yüceltmek durumundaydı. Önce hemen hemen bütün Anadolu'nun Türk hakimiyeti altında bulunmasını olduğu gibi kabul etmek zorundaydı. Hiç olmazsa şekli bakımdan Bizans'ın yüksek hakimiyet haklarını korumak ve Anadolu'ya hakim olanların bağımsız iktidar sahipleri değil de, Balkanlardaki Peçenekler gibi, ülkeyi imparatorluğun rızasıyla ellerinde tutan, devletin müttefikleri olduğu intibahını uyandırmak gayesiyle Süleyman'a, zaten elden çıkmış olan araziyi, sonradan da olsa, iskan bölgesi olarak bağış ve tevcih etmekten başka bir şey yapamazdı. I. Aleksios bütün güçlerini Normanlarla mücadeleye sürmek zorundaydı. Çünkü, Bizans'ın güney İtalya'daki arazisini itaat altına aldıktan sonra Robert Guiskard Adriyatik denizinin doğu kıyısına da saldırmıştı. Norman sergerdesinin gayesi Bizans imparatorluk tacından başka bir şey değildi. I. Aleksios yeterli savaş kuvvetine ve paraya sahip bulunmadığı halde tahta çıkar çıkmaz, ucunda devletin varlığı bahis konusu olan bir mücadeleyi kabul etmek mevkinde kalmıştı. Kilise evanisinin rehine verilmesi icap etti. Bu tür çarelerle İmparator, tabii olarak çoğunluğu yabancı asıllı ücretlilerden, önemli bir kısmı da İngiltere Normanlarından müteşekkil bir ordu topladı. Kendi kuvvetleri ile bir mücadeleye girişmek akla bile gelemezdi. Aleksios kendisinden üstün olan düşmanına karşı müttefikler bulmak için elinden gelen her şeyi yaptı; gerek Papa VII. Gregorius ve gerekse İmparator IV. Heinrich ile müzakerelere girişti ve Venedik'in yardımını sağladı.

(Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, çev. Fikret Işıltan, Ankara, s.330)



Yorumlar

Popüler Yayınlar