VII. Mikhail (Dukas)

X. Konstantinos Dukas'ın ölümü (Mayıs 1067) hükümranlığı genç yaştaki oğulları Mikhail, Andronikos Dukas, ve Konstantinos adına niyabeti üzerine alacak olan zevcesi Eudokia'nın ellerine bırakmıştı. Devletin idaresi fiili bakımdan Psellos ile müteveffa imparatorun kardeşlerinden biri olan "caesar" Ioannes Dukas'ın ellerindeydi. Bu arada savaş meydanlarındaki felaketli gelişme ile birlikte muhalif partinin kudreti de artmakta bulunuyordu. Bunların kudretli bir askeri hakimiyet kurulması hakkındaki talepleri olayların şiddeti yüzünden öylesine bir ağırlık kazandı ki, buna Psellos'un dostu olmasına rağmen Patrik Ksiphilinos da katıldı ve nihayet biz imparatoriçe de boyun eğmek zorunda kaldı. Psellos ve caesar Ioannes'in muhalefetine rağmen imparatoriçe, Kapadokya asilzadelerinden general Romanos Diogenes ile evlendi. I. Romanos 1 Ocak 1068'de imparatorluk tahtına çıktı.

Romanos esareti sırasında Selçuklularla, yıllık haraç, şahsı için fidye ödemek, Türk esirlerinin iadesi mükellefiyeti ve Selçuklulara yardımcı kuvvetler göndermek vaadine karşılık kendisine hürriyetini sağlayan bir anlaşma yaptı. Ancak bu arada İstanbul'da muhalif parti caesar Ioannes'in entrikaları yüzünden onu azledilmiş ilan etmişti. Önce imparatoriçe Eudokia ile büyük oğlu Mikhail Dukas'tan müteşekkil bir müşterek hükümet kurulduysa da, kısa bir süre sonra imparatoriçe-anne bir manastıra kapatılarak Psellos'un yetiştirmesi VII. Mikhail tek başına hükümdar ilan edildi. (24 Ekim 1071) Türk esaretinden yurduna dönmekte olan imparator Romanos'a karşı İstanbul'daki iktidar sahipleri düşman muamelesi yaptılar; bir iç savaş patlak verdi. Nihayet Romanos, VII. Mikhail namına 3 metropolit tarafından imzalanan ve kendisine tam bir şahsi emniyet vaat eden bir garanti mektubuna güvenerek teslim oldu. Ancak Romanos İstanbul'a ulaşmadan gözlerine kızgın demirle mil çekildi. Bu hususta kendi kabiliyetini de aşan Psellos, gözleri kör edilen imparatora, bu kendi kurbanına, onu bir din şehidi olarak öven bir mektup gönderdi: Tanrı kendisine daha yüksek bir ışığa layık addettiği için gözlerini almıştı. Romanos Diyojen korkunç yaralarının etkisiyle kısa sürede ölüp gitti. (1072 yazı).

İşte bu korkunç facia Malazgirt bozgununu gerçek bir felakete dönüştürdü; çünkü böylece Alp Arslan'ın imparator Romanos ile akdetmiş olduğu anlaşma hükümsüz kalmış oluyordu. Türkler bunu Bizans'a karşı bir taarruz ve fetih harbine girişmek için fırsat addettiler. Büyük Arap fütuhatı devresinde olduğu gibi, devlet yeniden düşman tarafından istila edilmek tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyordu. Ancak o sıralarda taarruz eden düşmana Herakleios'un kahramanca mukavemet iradesi karşı koymuştu ve devlet de içten sağlıklıydı. Şimdi ise her şey tam bir çözülme halinde bulunuyordu, toprağa bağlı asker sistemi intihata uğramıştı ve kudretli Türk sultanlarının karşısında imparatorluk şehrinin tahtında saray entrikacıları ve boşboğaz ediplerle etrafı çevrili, Psellos'un zavallı yetiştirmesi, vücudu gibi ruhu da zamanından önce pörsümüş, yaşamanın ne olduğundan bihaber bir kitap kurdu oturmaktaydı. Anadolu elden çıkmış sayılabilirdi. Yol Selçuklulara açıktı ve karşılarına dikilebilecek ne bir kuvvet, ne de irade kalmıştı.

Çöküş Bizans dünyasının iki ucunda birden aynı zamanda vuku buldu. Kader, Malazgirt felaketini getirmiş olan aynı 1071 yılı içinde Bari'nin de Robert Guiscard'ın ellerine düşmesini istemişti. İtalya'daki Bizans topraklarının Normanlar tarafından fethi bununla sona ermişti ve bu taraftan da büyük bir tehlike yaklaşmaktaydı. İçinde bulunduğu sıkışık durumda VII. Mikhail hükümeti Papa VII. Gregorios'tan yardım rica etti ve böylelikle büyük papanın Roma'nın dünya hakkında temeli üzerinde kilise birliğini kurmak çabalarına kendiliğinden katkıda bulunmuş oldu.

Aynı sıralarda Balkan yarımadası üzerindeki Bizans hakimiyeti de sallanmaya başladı. Samuel'in bir zamanki çarlık devleti arazisinde, 1072 yılında bağımsız Zeta hükümdarlığınca kuvvetle desteklenen yeni bir isyan çıktı. Zeta hükümdarı Mikhail'in oğlu Konstantin Bodin Prizren'de çar ilan olundu ve imparatorluk kumandanları ancak büyük bir güçlükle isyanı bastırabildiler. Adriyatik kıyısında Bizans, üslerini kaybetmeye devam etti. Hırvatistan'ın II. Basileios karşısında kabul zorunda kalmış bulunduğu Bizans'ın yüksek hakimiyeti hiç de uzun sürmedi ve daha IV. Petro Kreşimir (1058-74) devletinin hudutlarını büyük ölçüde genişletmesinden sonra, onun halefi Demetrius Zvonimir 1076 yılında Papa VII. Gregorius'un legatları tarafından papalığın vassali sıfatıyla kral olarak taçlandırıldı. 1077 yılında Zeta hükümdarı Mikhail'in de Roma eliyle krallık tacını elde etmesi Bizans için daha büyük bir darbe oldu. Peçeneklerin yağma seferleri Macarların giderek artan baskıları genel karışıklığı büsbütün arttırmaktaydı.

Pısırık ve ürkek imparatorun iradesine tamamıyla ramolduğu logothetes Nikephoritzes'in üstün iradesi, gerek Psellos'u ve gerekse "caesar" Ioannes'i gözden düşürmeye muvaffak olmuştu. Nikephoritzes devletin dümenini eline geçirerek bir zamanlar Ioannes Orphanotrophos'un yapmış olduğu gibi, devlet gemisini aynı enerji ve aynı insafsızlıkla idare etmeye başladı. Orphanotrophos gibi Nikephoritzes de aşağı tabakadan gelmekte olup yükselişini kendi zeka ve kurnazlığına borçluydu. Otorite düşmanı feodal kuvvetler ile merkeziyetçi bir bürokrasi adına mücadeleye girişti. Tahıl ticaretini devletin tekeline bırakacak, İstanbul'a teslim edilen hububat için Tekirdağ'da bir devlet ambarı tesis edecek, serbest hububat ticaretini yasaklayıp cezalandıracak kadar ileri gitti. Zirai sahada köylü arazinin satın alınma yasağı gibi ticaretin devlet tarafından kontrolü de geçersiz olmuştu. Nikephoritzes'in aldığı tedbirler büyük hoşnutsuzluğa sebep oldu. Bunlar hububatın baş satıcısı olan büyük arazi sahiplerini zarara uğratmakta ve aynı zamanda müstehlik şehir halkı için de zararlı olmaktaydı; çünkü tekel, istihlak maddelerini sağlama almak gayesini taşımadığı gibi, aksine sadece mali gayelere hizmet ediyor ve ekmek fiyatlarını durmadan yükseltiyordu. Ekmek fiyatlarının yükselmesi ise umumi bir pahalığa sebep olduğu gibi, işçi ücretlerinin de yükselmesini beraberinde getiriyordu. Giriştiği bu tecrübede Nikephoritzes başarısız kaldı: Mikhail Parapinakes'in (VII. Mikhail) sükutundan sonra işkence masasında can verdi; Tekirdağ'daki hububat ambarı ise daha ihtilalden önce vuku bulan bir ayaklanma sırasında halk tarafından tahrip edildi.

VII. Mikhail devri bütün bu sebeplerle askeri isyanlardan masun kalamazdı. Zamanın koşullarını karakterize eden bir husus, bu askeri isyanlardan birisinin kahramanının, ücretli Norman savaşçılarının kumandanı Urselius de Bailleul olmasıdır. Urselius'un tahta gösterdiği aday mukabil imparator ilan ettiği "caesar" Ioannes Dukas idi. Bizans hükümetinin ona karşı Türklerden yardım istemesi de daha az karakteristik değildir. Türkler maceraperest Norman sergerdesini esir alarak para mukabilinde imparatorluk kumandanı Aleksios Komnenos'a teslim ettiler. Ancak Bizans hükümeti bu becerikli savaşçının hizmetinden uzun süre vareste kalamadı. Urselios pek az sonra, Aleksios Komnenos ile birlikte VII. Mikhail namına, yeni tahtı ele geçirme teşebbüslerine karşı, mücadele etmek üzere hapisten çıkarıldı.

Birisi Anadolu'da diğeri Balkan Yarımadasında olmak üzere hemen hemen aynı zamanda Bizans askeri aristokrasisi temsilcilerinden ikisi ayaklandı. 1072 yılındaki Slav isyanını bastırmış olan Nikephoros Bryennios devletin Avrupa arazisinde bulunan Bizans askeri aristokrasinin en itibarlı mümessiliydi. 1077 kasım ayı başında mukabil imparator sıfatıyla doğum şehri olan Edirne'ye giderek buradan, Bizans başşehrinin surları önüne kadar ilerleyen bir orduyu yola çıkardı. Anatolikon themasının strategosu olup manidar bir şekilde ailesinin menşeini Phokas'lara bağlayan Nikephoros Botaneiates Anadolu asalet sınıfının tipik bir temsilcisiydi. 7 Ocak 1078'de kendisini imparator ilan ettirerek Sultan Alpaslan'ın kuzenlerinden birisi olan Süleyman'ın yardımını sağladıktan sonra, o da İstanbul üzerine yürüdü. O zaman hüküm süren büyük karışıklıklara rağmen üstünlük Anadolu'da kaldı: Nikephoros Botaneiates Avrupa'daki rakibi ve adaşından önce davrandı. Nikephoritzes'in hoşa gitmeyen idaresi sonucu gücünü arttırmış bulunan İstanbul'daki hükumete muhalif parti bütün ümitlerini Anadolu'lu kumandana bağlamıştı. Botaneiates 1078 martında ordusuyla İznik'e henüz girmişti ki İstanbul'da kilisenin de büyük ölçüde katılmasıyla bir isyan patlak verdi. VII. Mikhail tacını terk ederek Studios manastırına çekilmek zorunda kaldı. İmparatorluğa Nikephoros Botaneiates'i çağrıldı. Botaneiates 24 Mart'ta İstanbul'a girerek aynı gün patriğin eliyle taçlandırıldı. Dukas ailesi ile bağlantı kurmak ve Bizans'taki meşruiyet duygularını tatmin etmek gayesiyle selefinin zevcesi imparatoriçe Maria ile kocasının henüz hayatta bulunmasına rağmen evlendi.

(Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, çev. Fikret Işıltan, Ankara, s.318-319-320-321-322)



Yorumlar

Popüler Yayınlar