Kardinal Umberto (Umberto di Silva Candida) (Cardinal Humbert)
Mikhail Keroularios arkasında hareketli ve değişikliklerle dolu bir hayat bırakmıştı. Bizans aristokrasisinin Paphlagonia'lı IV. Mikhail'e karşı giriştiği bir suikasti hazırlayan şahıs olarak birçok yılını sürgünde geçirmişti. Paphlagonia hanedanının sükutundan sonra İstanbul'a döndü, ancak sürgündeyken keşiş libasını giymiş olduğu için önünde sadece ruhani kariyer açık bulunmaktaydı. 1043 yılında patriklik tahtına çıktı ve bu tarihten itibaren dinlenmek bilmeyen mücadeleci ruhu önünde yeni bir faaliyet sahası açılmış oldu. Makamının erişilmez yüksekliğinin bilinciyle, hiç de Roma'daki rakibinden daha az meşbu değildi ve bu bilinç onun şahsında, hedefine erişmek için hiçbir engel aşmaktan çekinmeyen bir iktidar hırsıyla birleşmişti. Papanın yardımcısı ise, Roma'daki barışma tanımaz Bizans aleyhtarı cereyanın başında bulunan kardinal Umberto idi. Mikhail Kerullarios ile Umberto'nun şahıslarında her ikisi de cüretkar ve engel tanımadan doğrudan doğruyu hedeflerinin üzerine atılan, yüzyılların biriktirdiği tezatların peçesini indirmeye ve dünyayı bir "ya o ya ben" alternatifi karşısına sürüklemeye hazır iki adam birbirleriyle çatışmış oluyordu. Mücadele imparatorun arzusu hilafına ve içinde bulunan siyasi şartlar hesaba katılmadan alevlendi. İhtilaf öteden beri her iki kilise merkezinin üzerinde iddia ileri sürdükleri ve o sırada Normanların ülkeye girişlerinden sonra, Roma ve İstanbul'un beraberce hareket etmelerinin siyasi bakımdan özellikle şart olarak göründüğü güney İtalya'da patlak verdi. Sonradan aradaki anlaşmazlıklar dogmatik ve litürjik (kilise adetleri) sorunlara atlayınca her türlü anlaşmayı önceden imkansız duruma sokan tehlikeli noktaya ulaşmış oldu; çünkü burada öğreti öğretiye, adet adete karşı cephe almış oluyordu. Bunlar daha Photios zamanında fikirleri birbirinden ayıran eski sorunlar idi: Kutsal Ruhun ikili zuhuru hakkında batı öğretisi, Roma'nın sabbat orucu ve papazların evlenme yasağı, Bizans kilisesinde kutsal akşam taamında mayalı, Roma kilisesinde mayasız ekmek kullanılması. Dikkate değer bir şekilde, özellikle bu sonuncu sorun üzerinde hararetle münakaşa ediliyordu. Kerullarios, taktik düşüncelerle çok daha önemli, fakat aynı zamanda karmaşık dogmatik fikir ayrılıklarına değil, herkesin anlayabileceği litürjik farkları ön plana sürmüştü. Bizans patriğinin arkasında doğunun ve Slav ülkelerinin ortadoks kiliseleri durmaktaydılar. Antakya'nın ölçü bilir patriği Petros'da nihayet Kerullarios tarafından ikna edilmişti; Ohrid'in Grek başpiskoposu Leon ise Roma'ya karşı mücadelede sesini en çok yükselenlerden birisi olmuştur.
Münazaranın dramatik sonunu kardinal Umberto'nun başkanlığında bir Roma elçi heyetinin İstanbul'a gelmesi getirdi. Patriğini Roma ile dostluk uğruna feda etmeye hazır görünen imparatorun bu tutumundan cesaret alarak papalık "legat"ları 16 Temmuz 1054'te Ayasofya kilisesinin mihrabına Kerullarios ile en itibarlı fikir arkadaşlarını aforoz eden bir "bulla" bıraktılar. Bu arada ise patrik, kilise ve halkın sempatisine dayanarak mütereddit imparatorun fikrini değiştirmeye ve onu kendi iradesine ram etmeye muvaffak olmuştu. İmparatorun rızasıyla, göze göz, dişe diş kaidesine uygun bir hareketle Roma legatlarını aforoz eden bir synod topladı. Bu olayların ne kadar şumullü sonuçlara ulaştığını beşeriyet ancak sonraları idrak edebilmiştir. Çağdaşları bu hadiselere büyük bir önem tanımadılar. İki kilise merkezi arasındaki anlaşmazlıklara çok alışılmıştı: 1054 yılındaki münazaanın, daha önceki bütün diğer çatışmalardan daha önemli olduğunu, bunun bir daha dönülemeyecek kesin bir birbirinden kopma anlamına geldiğini o zamanlar kim düşünebilirdi?
(Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, çev. Fikret Işıltan, Ankara, s.311-312)
Yorumlar
Yorum Gönder