Samuel (Bulgar Çarı)

II. Basileios'un müstaik saltanatı her ne kadar 976 yılından itibaren hesaplanırsa da, onun gerçek bağımsız iktidarı ancak büyük hadımının sükutundan sonra 985 yılında başlar. II. Basileios'un ilk bağımsız teşebbüsü onun 986'da yaptığı Balkan seferidir. Ioannes Çimiskes'in ölümü devletin düşmanlarını bir kabustan kurtarmıştı. Bundan sonra Bizans'ta patlak vermiş olan iç savaş ve ağır karışıklıklar bu düşmanları yıllarca istedikleri gibi harekette serbest bırakmıştı. Bizans merkezi iktidarının kötürümleşmesi Balkanlardaki gelişme üzerine çok yaygın sonuçlar doğurmuştu. Makedonya bölgesinde Ioannes Çimiskes'in ölümünden sonra Makedonya'daki eyalet valilerinden birisi olan "komes" Nikolaos'un oğulları 4 "kometopoulos"un idaresinde bir isyan patlak vermişti. Ayaklanma çok büyüdü ve Balkan yarımadasının büyük kısmını Bizans hakimiyetinden çekip koparacak bir bağımsızlık savaşına dönüştü. Balkanlarda çıkan isyan haberi üzerine tahttan düşürülmüş olan Bulgar çarı Boris ve kardeşi Romanos ile birlikte İstanbul'dan kaçtı ise de Bulgar sınırını geçerken öldürüldü. Romanos hedefine ulaştı ise de, Bizanslılar tarafından hadım edilmiş olduğundan çarlık tacı üzerine hak iddia edemezdi. Başkanlık ve daha sonraları çarlık tacı kahraman bir kimse olan Samuel'e kaldı. Çünkü daha yaşlı iki kardeşi mücadelede makul düşmüş, üçüncüsü ise sonraları Samuel tarafından öldürülmüştü. 

Samuel merkezi önce Prespa ve daha sonra Ohrid'de bulunan kudretli bir çarlık devletinin yaratıcısı oldu. Zamanla Selanik'e kadar Makedonya arazisini, Tuna ile Balkan sıradağları arasında bulunan eski Bulgar bölgesini ve Teselya, Epiros dahil bir kısım Arnavutluğu ve nihayet Rascia ve Diokleia'yı hakimiyeti altında birleştirdi. Çimiskes tarafından kaldırılmış olan Bulgar patrikliği Samuel'in devletinde yeniden hayata kavuştu; yerini birçok kere değiştirdikten sonra nihayet yüzyıllar boyunca yaşamını sürdüreceği Samuel'in başşehri Ohrid'de kuvvetle yerleşti. Aslında Bizans yanında sadece Bulgaristan bir çarlık devletinin ve kendisine mahsus bir patrikliğin geleneklerine sahip bulunuyordu. Samuel bu gelenekleri tamamıyla benimsedi. Bununla beraber gerçekte onun bu Makedonya devleti bir zamanki Bulgar devletinden farklıydı. Terekküp ve karakteri itibariyle bu, yeni ve kendisine özgü bir kuruluştu. Ağırlık merkezi tamamıyla batıya ve güneye kaymış eski Bulgar devletinin hudud bölgesi olan Makedonya bu yeni devletin asıl çekirdek arazisini teşkil etmişti.

Onun füthuhat gayretleri önce güneye yöneldi. Serez ve Selanik üzerine yapılan saldırıları, sonunda önemli bir başarıya götüren, Teselya'ya yapılan akınlar izledi. Uzun bir kuşatmadan sonra Larissa 986 yılı başında Samuel'in eline düştü. Bu olay İmparator II. Basileios'un mukabil bir taarruza sevk ettiyse de imparatorun Samuel ile ilk karşılaşması pek şanslı olmadı. II. Basileios Trayan kapısı üzerinde Serdika bölgesine girdi; ancak şehri almak teşebbüsü başarısız kaldığı gibi, imparatorluk ordusu geri dönüşü esnasında baskına uğratılarak mağlup edildi (Ağustos 986) Bundan sonra Samuel hiç taciz edilmeden kudretini geliştirmek ve devletinin sınırlarını bütün yönlerde kuvvetle ileri sürmek ve genişletmek imkanını buldu. Çünkü Bizans'ta yeni ve ağır bir iç savaş patlak vermişti.

(Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, çev. Fikret Işıltan, Ankara, s.278-279-280-281)

İmparator iç savaşın bitmesinden hemen sonra aynı enerji ile dış düşmanlara karşı mücadeleyi ele aldı. Bütün düşmanların mukayese kabul etmez derecede tehlikelisi çar Samueldi. Onun mücadele II. Basileios'un baş görevi, Samuel'in devletinin imhası ise hayatının gayesi oldu. O, kudretli Makedonya devletine karşı diğer Balkan ülkeleri hükümdarlarının desteğini aramış ve Diokleia hükümdarı Ioannes Vladimir ile temasa geçmiş görünüyor. Görünüşe göre Diokleia'dan gelen bir Sırp elçi heyeti 992 yılı civarında deniz yoluyla ve birçok maceradan sonra Bizans'a ulaşmıştır. Heyet imparatoru savaş meydanında buldu. Burada uzun yıllar boyunca Samuel'e karşı savaşı idare etti.

Samuel imparatorun yokluğundan, Yunanistan'a bir sefer yapmak hususunda faydalanarak Pelopones'e kadar ilerlemişti. Ancak geri dönüşü esnasında kıymetli bir Bizans kumandanı olan Nikephoros Uranos tarafından baskına uğratılarak mağlup edilmiş, bizzat yaralanmış ve ancak güçlükle büyük bir felaketten yakasını sıyırmıştı (997).  Bizans ile ittifakı hükümdar Vladimir'e pek fayda sağlamamıştı. Ülkesi Samuel'in devletine ilhak edildi, kendisi önce esarete düştüyse de, sonradan kudretli çarın kızlarından birisi ile evlendirildi ve Diokleia tahtına Samuel'in vassali sıfatıyla tekrar oturtuldu.

Ancak II. Basileios'un Anadolu'dan dönerek 1001 yılında tekrar Balkanlarda görünmesiyledir ki, uzun uzadıya üzerinde çalışılmış bir plana göre bizzat imparator tarafından yönetilerek düşmanın can damarını kesen büyük Bizans mukabil taarruzu başladı. II. Basileios önce Serdika bölgesine doğru ilerleyerek bu civardaki müstahkem mevkileri eline geçirdi. Böylelikle Samuel'in Tuna kenarındaki eski Bulgar arazisi ile bağlantısı kesilmiş ve bir zamanlar Bulgar başşehirleri olan Pliska ve Büyük-Preslav ile Küçük Preslav imparatorluk kumandanlarınca işgal olunmuştu. II. Basileios bundan sonra Makedonya'ya girdi; Berrhoia teslim oldu, Servia hücumla zaptedildi ve böylece kuzey Yunanistan yolu açılmış oldu. Teselya'da Bizans hakimiyeti süratle yeniden kuruldu, II. Basileios yeniden Makedonya'da görünerek şiddetli bir mücadeleden sonra çok müstahkem Voden şehrini zapt etti. Onun bunu izleyen darbesi ise önemli Tuna müstahkem mevkii Vidin'e indi; imparator, Samuel'in onu hedefinden uzaklaştırmak üzere yaptığı cüratkarane manevraya- Edirne'nin zaptı ve yağması- aldanmadan, 8 aylık bir kuşatmadan sonra bu şehri işgal etti. İmparator Vidin'den cebri yürüyüşle güneye yöneldi. Vardar suyu kenarında, Üsküp'ten uzak olmayan bir yerde Samuel'in ordusu üzerinde kesin bir zafer kazandı. Bunun üzerine Üsküp kapılarını ona açtı. (1004) Bir taraftan Üsküp'ün, diğer taraftan Vidin'in ele geçirilmesiyle Samuel'in çekirdek arazisi kıskaç altına alınmış oluyordu. Dört yıldan beri durup dinlenmeden yapılan ve Bizans'ın zaferden zafere koştuğu mücadeleden sonra düşman, toprağının yarısından fazlasını kaybetmiş bulunuyordu. II. Basileios ancak bu anda savaşa bir ara vermeyi kararlaştırarak kışlamak üzere Filibe üzerinden İstanbul'a geri döndü.

1005 yılında Dyrrhakhion ihanetle Bizans imparatorunun eline düştü. İmha edici darbe ise ancak 1014 yılı temmuzunda, cereyanı hakkında pek az bilgi mevcut bulunan uzun mücadelelerden sonra indirildi. Kleidion adıyla tanınan, Belasica sıradağlarındaki bir geçitte, yukarı Struma bölgesinde, Samuel'in ordusu kuşatıldı. Çar her ne kadar Prilep'e kaçmaya muvaffak oldu ise de, savaşçılarının büyük bir kısmı maktul düştü ve daha çok büyük sayıda askeri de esir oldu. Bulgar Kasabı Basileios zaferini korkunç bir şekilde kutladı. Esirlerin- rivayete göre sayıları 14.000 idi- gözlerine mil çekildi. Bunlardan her 100 kişiye kendilerini çarlarının yanına, Prilep'e götürmek üzere sadece bir gözü çıkartılmış bir rehber verildi. Samuel bu korkunç alayı görür görmez bayılarak yere yıkıldı. Kahraman çar bundan iki gün sonra öldü. (6 ekim 1014)

Devleti ondan sonra pek az ayakta kalabildi. İç karışıklıklar fatih imparatora yardımcı oldular. Samuel'in oğlu ve halefi Gabriel Radomir daha 1015 yılında amcazadesi Ioannes Vladislav tarafından öldürüldü. Çarın akıbetini hem karısı, hem de eniştesi Diokleia hükümdarı Vladimir paylaştılar. Ülkenin itaat altına alınması, 1018 yılı şubatında Dyrrhakhion'a karşı yaptığı bir taarruz esnasında Ioannes Vladislav'ın ölmesinin mücadeleye son vermesine kadar, sistematik bir şekilde yürütüldü. II. Basileios törenle Ohrid'e girerek dul çariçe ile çarlık hanedanının hayatta kalmış temsilcilerinin itaatini kabul etti. Hedefine ulaşmıştı: Bulgar devleti artık 60 yaşına ulaşmış bulunan hükümdarın ayakları altına serilmiş ve devletine ilhak olunmuştu. Balkan yarımadası Slavların yerleşmelerinden beri ilk defa olarak bütünüyle yeniden Bizans hakimiyeti altındaydı. İmparator itaata alınan ülkeyi baştan başa katedip her tarafta hakimiyetini kurduktan sonra ihtiyar Atina şehrini ziyaret etti.

(Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, çev. Fikret Işıltan, Ankara, s.285-286-287-288)



Yorumlar

Popüler Yayınlar