Eustathios Maleinos
Anadolu aristokrasisi ile giriştiği mücadeleden II. Basileios muzaffer olarak çıkmıştı. Mezbuhane bir mücadele ve korkunç iç karışıklıklardan sonra bütün düşmanları ve muhalifleri yere serilmişti. Fakat mücadele yıllarca sürmüş ve en acı tecrübelerle geçen bu devre imparatorun tabiatını derinden etkilemişti. Gençliğinde engel tanımaz bir ihtirasla kendisini vermiş olduğu, hayatı yaşamaya değer kılan bütün arzu ve istekleri onun için sanki ölmüştü. Asık suratlı ve buluttan nem kapar olmuştu. Kimseye güvenmiyor, ne dostluk ne de sevgi tanıyordu. Bütün hayatı boyunca bekar kaldı. Devletini nasıl yalnız başına, her türlü istişareyi reddederek idare ediyor ise, yine öylece yalnız ve içine kapanık yaşadı: Kelimenin gerçek anlamıyla bir "tek başına hükümdar" oldu. Yaşayışı bir askerinki gibiydi, sarayın ihtişamından hoşlanmazdı. Bu zatın hatta sanat ve ilimle de ilgisi yoktu. Bizans'ta o kadar makbul olan hitabet sanatından nefret ederdi. İfade tarzı basit ve kısa bu bakımdan pek müşkülpesent olan Bizanslılara göre bakımsız ve kaba idi. Tebasından sevgi değil itaat bekliyordu.
Bizans asillerinin siyasi iktidara ulaşmak gayretleri kanlı bir iç savaşla kırıldıktan sonra, sıra bunların iktisadi yükselmelerini önlemeye gelmişti. Romanos Lakapenos tarafından başlatılan asalet sınıfı aleyhindeki zirai siyaseti sadece ruhuna uygun olarak devam ettirmek için değil daha da sertleştirmek üzere II. Basileios ele aldı. İmparator cezri tutumu içinde bazen hukuk ve adalet kaidelerini de çiğnemekten çekinmemiştir. Buna bir misal, Suriye'ye yaptığı seferden dönüşünde misafirperverliğinden faydalandığı Eustathios Maleinos'a karşı davranışıdır. Bu Kapadokyalı kudretlinin olağanüstü zenginliği çok geniş arazisi ve her şeyden önce, birkaç bin kişilik bir kuvvet çıkarmaya imkan veren köle ve yarı hür adamlarının sayısı imparator üzerinde öyle bir etki yaratmıştı ki II. Basileios onu İstanbul'a çağırdı ve buradan mevkuf tuttu; kudretlinin emlaki devlet tarafından müsadere olundu.
(Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, çev. Fikret Işıltan, Ankara, s.283-284)
Yorumlar
Yorum Gönder