VI. Leon (Hakim Leon)

Makedonya hanedanı denilen sülalenin kurucusu I. Basileios'u İstanbul tahtına götüren yollar karanlık idi. Basileios, tahtın ailesi içinde devamını garantiye almak için büyük oğlu Konstantinos'u daha 6 Ocak 869'da kendisine müşterek hükümdar olarak taçlandırdı. Bundan tam bir yıl sonra ikinci oğlu Leon ve takriben 879'da- Konstantinos'n zamansız ölümünü müteakip- üçüncü oğlu Aleksandros taçlandırıldılar. Ruhani mesleğe giren, imparatorun en küçük oğlu Stephanos ise ağabeyi VI. Leon'un saltanatı devresinde patriklik makaına geçecektir. İmpatarorun ilk ve en sevgili oğlu olan Konstantinos onun gençliğinde evlenmiş olduğu Makedonyalı Maria'dan doğmuştu. Leon, Aleksandros ve Stephanos, Eudokia Ingerina'nın çocukları olup, bunların son ikisi Basileos'un tahta çıkışından sonra doğmuşlardı. 

(Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, çev. Fikret Işıltan, Ankara, s.217-218)

Konstantinos'un zamansız ölümünden sonra (879) veliahdlik hakkı, babasının kendisine karşı duyduğu izhar ettiği antipati ve güvensizliğe rağmen Leon'a geçmişti. I. Basileios ilk oğlunun erken ölümünü bir türlü hazmedememiş ve hayatının son yıllarını ağır bir maneviyat kırıklığı içinde geçirmişti. 29 Ağustos 886'da avlanırken kazaya uğrayarak öldü. Tahta çıktıktan sonra VI. Leon büyük patriği bertaraf ederek patriklik makamını genç kardeşi Stephanos'a tevcih etti. Photios şimdi tarih sahnesinden kesin olarak çekilmektedir ve Armenia'da sürgünde bulunurken ölüp gitmiştir.

VI. Leon tahtı şeklen kardeşi Aleksandros ile paylaşmaktaydı; ancak Aleksandros devlet işleriyle hiç ilgilenmeden zevk ve sefa içinde yaşamaktaydı. Saltanatının ilk ve en başarılı devresinde imparatorun en önemli danışmanı, kendisine bizzat şahsı için icat edilmiş büyük bir ünvan, "basileopator" ünvanı, bahşedilmiş olan, önceki metresi ve sonraki zevcesi Zoe'nin babası Ermeni Stylianos Zautzes idi.

O kadar nankörce davranmış olduğu Photios'un öğrencisi olamk sıfatıyle Hakim Leon mükemmel bir tahsil ve terbiyeye ve çok yönlü bilgiye sahip bulunuyordu. Verimli bir yazar ve heyecanlı bir hatipti. Leon kuvvetli kilise ve teoloji ilgileri olan dindar bir hükümdardı. Babası için büyük hacimli bir mersiye ile bir sıra çok yapmacıklı dünyevi manzume de kaleme almıştır. Daha sonraları Hakim Leon'un şahsına efsaneler hakim olarak bu gerçekten renksiz hükümdardan bir peygamber, kahin ve müneccim yaratmışlardır. 

Hakim Leon hiç şüphesiz Justinianos'tan beri en verimli kanun vazıı idi. Onun saltanatı zamanına isabet eden kanun eseri çok önemli ve pek hacimlidir. I. Basileios devrinde ele alınmış olan Justinianos hukukunun yeniden işlenmesi şi VI. Leon'un "Basilika" sı ile tamamlandı. Hakim Leon'un 60 kitaba taksim edilmiş 6 cilt kapsayan imparator kanunları ortaçağ Bizans devletinin en büyük kanun koleksiyonunu teşkil ederler. Basilika gerek kilise ve gerekse medeni ve kamu hukukuna ait bir kolleksiyon teşkil eder. Ancak Basilika'nın Bizans hukukunun gelişmesi bakımından önemi ne kadar büyük olursa olsun, tarihi kaynak olarak değeri de o kadar sınırlıdır. Bu büyük hukuki kompilasyon zamanının tarihi gerçeklerini hiç veya ancak pek az aksettirmekte, daha ziyade ve ön planda geçmiş yüzyılların eski ve genellikle artık devrini yitirmiş hukuki kaidelerini tekrarlayıp durmaktadır. 

VI. Leon kanunları devletin bütün kudretini hükümdarın elinde toplamak ve devlet işlerini imparatorluk memurlar kadrosuna tevdi etmek gibi tarihi bakımdan önemli bir oluşumun sona erdiği anlamına gelmektedir. Makedonya hanedanı zamanında imparatorun sonsuz kudreti ve devlet müessesesinin bürokratlaşması büyük bir gelişme göstermektedir. Yüksek devlet memurlarından terekküp eden senato artık sadece ismen mevcuttur ve önemini yitirmiştir. Devlet, imparator ve onun askeri ve idari cihazında teşahhus etmektedir. İmparator tanrının seçtiği kişidir, takdir-i ilahi onda tecessüm etmiştir. Bütün devlet idaresinin başı, ordunun başkumandanı, en yüksek hakim ve yegane kanun koyucu, kilisenin hamisi ve doğru inancın koruyucusu odur. Hükümdarlık kudret ve iktidarı sadece dini alanda gerçek bir sınırlandırma ile karşı karşıyadır. İmparatorluğun nüfuzu kilise hayatının tekevvününde ne kadar kuvvetli bir etkiye sahip bulunuyorsa bulunsun, dünyevi bir kişi olmak sıfatiyle imparator kilisenin sadece koruyucusu olabilir, fakat başkanı olamaz. İmparator filvaki patriklik tahtına çıkmak hususunda fiilen karar merciidir ve kanun koyucu sıfatiyle kilise idaresine de müdahale etmektedir ancak; kilise konsillerinin mukarreratını redde veya değiştirmeye yetkili değildir. Kilise hayatında en yüksek merci, inanç sorunlarında kesin karar vermeye yegane yetkili olan kilise konsilidir. İmparator yalnızca mevcut imanı korumakla mükelleftir.

(Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, çev. Fikret Işıltan, Ankara, s.225-226-227-228-229)

VI. Leon'un kanunlarında, imparatorun her şeye hakim kudretinin sağlamlaştırılması yanında Bizans aristokrasisinin güçlenmesi de ifadesini bulmaktadır. Bu Bizans devletinin temelini oyacak ve hatta imparatorun mutlakiyetini de sarsacak bir oluşumdur. Bu gelişmenin başlangıç safhası 8. yüzyıl içlerine kadar uzanır; çünkü daha o zamanlarda Bizans'da bazı büyük arazi ve servet sahibi aileler görünmeye başlamaktadır. Ancak bı tezahürün önem ve şümulünü VI. Leon hükümeti idrak edememiş ve iktisadi alanda da asalet sınıfının ihtiraslarına destek olmuştur. Eskiden beri mevcut olan ve memurlara, memuriyet sürelerince mülk satın almayı ve imparator izni olamdan mülk bağışı ve veraset kabulünü yasaklayan hükümler VI. Leon zamanında İstanbul'daki memurlar için tamamıyla kaldırılmıştır. VI. Leon'un son kanunlarından birisi, köylü mülklerinin büyük arazi sahiplerinin eline geçmesini önleyen, komşunun satın almada öncelik hakkını da kaldırdı. Bu hükümlerle asalet sınıfına köylü arazisini satın almak oldukça kolaylaştırılmış oluyordu. 

I. Basileios'un aksine, VI. Leon vazıh bir dış politika programına sahip değildi. Bizans-Bulgar ilişkilerinde, uzun bir barış devresinden sonra, değişiklik vukua geldi. İlk hristiyan Bulgar hükümdarı Boris-Mikhail tahtını terk ettikten (889) ve onun büyük oğlu Vladimir putperest bir reaksiyon hareketine kurban gittikten sonra (893) Bulgaristan'da iktidarı Boris'in küçük oğlu Symeon, ortaçağ Bulgar devletinin en büyük hükümdarı ele aldı. Onun tahta çıkışından hemen sonra Bulgar devleti ile Bizans arasında, dikkate değer bir şekilde ticari politika temeline dayanan bir münazaa zuhur etti. Bulgarlarla yapılacak ticaret hakkı iki Bizanslı tacire tevcih olundu. Bu tacirler Stylianos Zautses'in muvafakatiyle İstanbul'daki Bulgar pazarını Selanik'e naklederek gümrük vergisini de hissedilir derecede yükselttiler. Bununla Bulgar çıkarları zedelenmiş görünüyordu. Bulgarların itirazı etkisiz kalınca Symeon Bulgar arazisine girerek imparatorluk ordusunu mağlup etti (894) Balkanlardaki askeri kuvveti az olan Bizans bu tehlikeyi diplomatik bir oyunla karşılamaya çalıştı: O sıralarda Dnyeper ile Tuna nehirleri arasındaki arazide bulunan Macarları yardıma çağırdı.

Bizans çağrısı Macarları ilk defa olarak Avrupa devletlerinin politikasına karışmaya sevk etti. Bizans çağrısını uyarak Macarlar Symeon'u arkadan vurup birkaç mağlubiyete uğrattılar ve kuzey Bulgar arazisini tahrip ettiler. Bu arada donanma kumandanı Eustathios Tuna ağzını tutarken Bizans başkumandanı Nikepharos Phokas Bulgaristan'ın güney sınır bölgesini işgal etti. Simeon Bizans ile bir mütareke anlaşması yaptı. Bu sayede zaman kazandı ve nasıl Bizans imparatoru Macarlara başvurmuş idiyse o da güney Rusya ovasında bulunan savaşçı ve göçebe Peçenek ulusuna müracaat etti. Peçenek yardımıyla Macarları mağlup ettikten sonra Symeon tekrar Bizanslılara döndü ve Bulgarofigon (Babaeski) yanında Bizanslılar üzerinde kesin bir zafer kazandı. Bunun üzerine barış yapıldı. Bizans Bulgar devletine her yıl haraç vermek mükellefiyetini yüklenmek zorunda kaldı.

Symeon’a karşı yapılan savaş yüzünden doğuda Armenia Arapların yağma akınlarına terkedilmişti ve Kilikya'da da, Anadolu'nun güney sahillerinde yapılan geniş çapta deniz harekatıyla müterafık bir şekilde, Araplar ilerlemeye başlamıştı. Anadolu topraklarında ise Bizans'ın durumu 900 yılı civarında, Nikephoros Phokas'ın Kilikya geçitlerinde kumandayı üzerine alıp Adana yanında Araplara karşı bir zafer kazanmasından sonra kuvvetlendi. Buna mukabil devlet batıda ve denizde felaket üzerine felakete uğramaktaydı. 1 Ağustos 902'de Bizans devletinin Sicilya'da son üssü Taormina düştü. Böylece Sicilya'nın müslümanlar tarafından fethi, 75 yıl süren ve büyük kayıplara sebep olan ağır bir mücadeleden sonra tamamlanmış oluyordu. Doğuda ise Araplar sadece Akdeniz'e değil etrafı Bizans toprakları ile çevrili Ege denizine de hakim idiler. Bu nedenle birbiri ardına Adalar, Pelopones ve Teselya kıyıları tahrip edilmekte olup 902 yılında zengin Teselya sahil şehri Demetrias yakılıp yıkıldı. Bundan iki yıl sonra Bizans dönmesi Trablus emiri Leon'un idaresinde yapılan büyük Arap taarruzu özellikle çok kötü sonuçlar doğurdu. Trablus emiri Leon önce İstanbul istikametinde yelken açtı. Daha sonra emir birdenbire planını değiştirerek Selanik'e döndü. İstanbul'dan sonra Bizans devletinin en önemli ve en zengin şehri olan bu büyük kültür ve ticaret merkezi üç günlük kuşatmadan sonra 31 Temmuz 1904'te Arapların eline düştü. Araplar işgal ettikleri şehirde büyük bir katliam yattıktan sonra çok sayıda esir ve muazzam bir ganimetle çekilip gittiler.

Kaderin bu ağır darbelerinden ders alan Bizans hükümeti Selanik ve Antalya'yı daha kuvvetle tahkim ettirerek donanma gücünü arttırmak hususunda enerjik tedbirler aldı. Bunun faydası da kısa sürede görüldü: 905 ekim ayında Himerios Ege denizinde Arap donanması üzerinde büyük bir zafer kazandı. Daha büyük bir teşebbüs ise 911 yılında yapıldı. Muazzam bir donanma kuvveti aynı Himerios'un kumandasında Girit'e yöneldi. Ancak Bizans kumandanı burada ağır bir başarısızlığa uğradı.Uzun ve beyhude bir mücadeleden sonra Bizans donanması geri çekilmek zorunda kaldı; üstelik dönüş sırasında donanma, Trablus emiri Leon ile yine bir Bizans dönmesi olan Damianos kumandasında bir Arap filosu tarafından 912 yılında ani surette bastırılarak imha olundu. Bu suretle büyük deniz teşebbüsü akamete uğramış oluyordu: Devletin olağanüstü askeri ve mali gayretleri boşuna harcanmıştı. Bu seferde Rusların biri Bizans askeri seferine katılmaları yeni Bizans-Rus ilişkilerinin biri sonucu idi. Kiev'de yerleşip, "varaeg"lerin Bizans'a gidiş yolu'nu eline geçirmiş olan Rus hükümdarı Oleg 907 yılında kuvvetli bir filo ile İstanbul'un önünde görünmüş ve Bizans hükümetinden İstanbul'daki Rus tacirlerinin hukuki durumunu emniyete alan bir ahidname koparmıştı. Resmen kabul işlemi 911 eylülünde tamamlanan bu anlaşma ile Bizans ile genç Rus devleti arasında tanzim edilmiş ticari ilişkilerin başlangıcını teşkil eder. Hükümleri arasında bu anlaşma Ruslara, Bizans devletinin askeri seferlerine katılmak hakkını da bahşetmekteydi.

Devletin dış siyaset bakımından uğradığı başarısızlıklara bir de VI. Leon'un dört defa evlenmesinin doğurduğu karışıklıklar katıldı. Leon'un babası I. Basileios'un arzusuyla Theophano ile genç yaşında akdettiği izdivac mesud olmamıştı. Grek kilisesinin azize olarak takdis ettiği dindar imparatoriçenin ölümünden sonra (10 Kasım 897), Leon 898 ilkbaharında, Stylianos Zautzes'in kızı olan metresi Zoe ile evlendi. Ancak Zoe Zautzina erkek bir varis bırakmadan 899 yılı sonlarında ölünce 900 yılı yazında imparator üçüncü karısı Phrygia'lı Eudokia Baiana ile evlendi. Bu gerek Bizans kilisesinin ve gerekse Bizans devletinin kaidelerine açık bir riayetsizlik teşkil etmekteydi ve bizzat VI. Leon pek az sene önce üçüncü defa evlenmek yasağını özel bir emirname ile teyid ve hatta ikinci bir evlenme akdini bile tahzir ettiği cihetle daha da can sıkıcı bir mahiyet taşıyordu. Ancak bahtsızlık imparatoru izlemekten bir türlü vazgeçmiyordu: Eudokia Baiana daha 12 Nisan 901'de öldü. Leon yeniden dul kalmıştı. Pek az sonra güzel Zoe Karbonopsina'yı gözüne kestirerek dördüncü defa evlenmek üzere planlar yapmaya girişti. Daha üçüncü evliliği bile kilise arasında anlaşmazlık çıkmasına sebep olduğu ve yeni evlenme planları her tarafta en şiddetli itirazlar doğurduğu için imparator belki de kilise ve devlet kanunlarını yeniden ve daha ağır bir şekilde ihlal etmek kararına varamayacaktı. Fakat 905 yılında Zoe Karbonopsina ona bir oğlan doğurdu. Artık taht varisinin meşruiyetini sağlamak vacip olmuştu. 6 Ocak 906'da veliahd, patrik Nikolaos Mystikos tarafından ve imparatorun Zoe'yi terk etmesi şartı ve Konstantinos adıyla vaftiz edildi. Fakat Leon vaftiz töreninden üç gün sonra bu yegane oğlunun annesi ile evlenerek onu imparatoriçe ilan etti. Bu, her tarafta en şiddetli itirazlarla karşılandı. VI. Leon ile kilise idaresi arasındaki gerginlik gittikçe büyüdü. Patrik imparatora kiliseye girmeyi yasakladı. Bizans imparatoru Ayasofya'nın kapısından geri dönmek zorunda kaldı. Ancak önünde, kendi kiliselerine karşı destek aramak zorunda kalan bütün Bizans imparatorlarının geçtiği yol açık durmaktaydı: Leon Roma'ya başvurdu ve Papa III. Sergeius'tan bir özel müsaade elde etti. Roma'dan aldığı bu fetvaya dayanarak Leon, patrik Nikolaos Mystikos'u istifaya zorlamaya muvaffak oldu ve onun yerine onun kadar dindar ve yine onun kadar mankafa Euthymios'u geçirdi. VI. Leon iradesini yere getirmiş, oğlu 15 Mayıs 908'de imparatorluk tacını giymiş ve böylece hanedanın devamı, güçlükle de olsa sağlanmıştı. 

VI. Leon 12 Mayıs 912 tarihinde öldü. Saltanata o sırada ancak 6 yaşında bulunan Konstantinos'un amcası hafif meşrep ve keyif ehli Aleksandros geçti. 

(Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, çev. Fikret Işıltan, Ankara, s.237-238-239-240-241-242-243)



Yorumlar

Popüler Yayınlar