Şarlman (Büyük Karl)
Batıdaki gelişmenin Bizans'a mal olduğu fikri kayıplar, Anadolu ve Balkanlardaki askeri başarısızlıklarına nazaran tarihi bakımından çok daha anlamlı ve önemliydi. Frank devletinin başında ortaçağın en büyük hükümdarlarından birisi bulunmaktaydı. Büyük Karl Bavyera'yı ilhak ederek, Saksları hristiyanlaştırıp devletine katarak, doğuda Slav ülkelerine taşıp Avar devletini ortadan kaldırarak ve Langobardları itaati altına alarak devletini o zamanlardaki hristiyan dünyasının en kudretlisi haline getirmişti. Langobardları yere sermek suretiyle o, Bizans'ın bir türlü başa çıkamadığı ve bu sebeple Roma'daki bütün itibar ve nüfuzunu kaybettiği bir görevi başarıyla ifa etmişti. Bundan sonra Roma kilisesi Franklar devleti ile bağlarını daha da sıkılaştırmış ve Bizans'dan da o derecede kesin bir şekilde yüz çevirmişti.
Papa III. Leo cüretkarane, 8. yüzyıl Roma'nın hedefini iyi seçmiş siyasetini doğru ve kesin neticeye götüren, fakat mahiyeti itibariyle bir az revolüsyoner olan bir karara varmış ve 25 Aralık 80'de Roma'da Aziz Petrus kilisesinde Karl'ın başına imparatorluk tacını giydirmiştir.
Büyük Karl'ın imparatorluğunun kuruluşu siyaset dünyası için, çok sonraları vuku bulan din dünyası içindeki kilise ayrılığı kadar, her şeyi baştan başa değiştiren bir önem taşımıştır. O zamanki dünya için, nasıl sadece tek hristiyan kilisesi mevcut olabilirse, sadece bir imparatorluğun var olabileceği de bir mütearifeydi. Büyük Karl'ın imparator olarak taçlandırılması bütün düşünceleri alt üst etmiş ve Bizans menfaatlerine büyük ölçüde bir darbe vurmuştu. Çünkü o zamana kadar hiç tartışılmaz mahiyette yegane imparatorluk, Bizans, eski Roma imparatorluğunu tevarüs eden Yeni-Roma idi. İmparatorluk hakları muvacehesinde Bizans, Büyük Karl'ın imparator ilan edilmesini sadece bir zorbalık addedebilirdi. Roma, İstanbul imparatorluk tahtının, meşru hükümdar VI. Konstantinos'un azlinden sonra boş kalmış sayılmasının mümkün olduğu sanılıyordu. Gerçekte ise 800 yılından itibaren biri doğuda, diğeri batıda olmak üzere iki imparatorluk mevcut olmuştur. "Oikumene" birbirinden dil, kültür, siyaset ve din bakımından ayrı iki parçaya bölünmüştü.
Karl, önemli sonuçlar doğuracak olan bu adım bir kere atılmış olduğu için, ortaya çıkacak sorunlarla uğraşmak zorundaydı. Bizans'ın kendisini tanımasını sağlaması gerekiyordu; çünkü bu olmadan imparatorluğu temelden yoksun, havada kalacaktı. Bir kadının elinde bulunduğu için İstanbul tahtının boş sayılacağı veya Bizans'ın sapıklığa düşmüş olduğu iddialarıyla bir şey elde edemeyeceği aşikardı. 802 yılında Büyük Karl'ın ve papanın elçileri İstanbul'a geldiler. Bunlar güya "doğu ve batı tekrar birleşsinler" diye Bizans imparatoriçesine imparatorlarının evlenme teklifini arz etmişler imiş. Bunların İstanbul'a gelişlerinden kısa bir süre sonra bir sarayı ihtilali vuku bularak Irene'yi tahttan düşürdü. (31 ekim 802) ve problemin hallini de erteledi. İhtilal devletin yüksek kademedeki memur ve subaylarından çıkmıştı; o vakte kadar "logothetes geniku" olan Nikephoros'u tahta çıkarttı. Irene önce İstanbul adalarından birine, sonradan Midilli'ye sürüldü ve kısa bir süre sonra orada öldü.
(Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, çev. Fikret Işıltan, Ankara, s.170-171-172-173)
I. Mikhail devrinde Batı imparatorluğuna karşı Bizans hükümetinin tutumu temelinden değişti. Bu arada ise büyük Karl'ın kudret ve itibarı durmadan büyümüş ve Bizans'ın sahip bulunduğu bölgeye de sıçramış bulunuyordu. Büyük Karl, böylece şimdi, etkisini bu arada zayıflamış olan Bizans üzerinde göstermemesine imkan olmayan bir baskı aracına sahip bulunuyordu. İşgal edilmiş olan bölgenin geri verilmesi mukabilinde I. Mikhail'in hükümeti büyük Karl'ın imparatorluk ünvanını kabul edeceğini bildirdi. 812 yılında Karl, Aachen şehrinde Bizans elçileri tarafından "basileus" olarak selamlandı. Böylece artık sadece fiilen değil hukuken de iki imparatorluk mevcut olmuş oluyordu. Bununla beraber Frank hükümdarı Roma imparatoru değil, sadece imparator olarak kabul edilmişti; büyük Karl da bizzat kendisini her zaman için ve bilinçli olarak Romalıların imparatoru şeklinde zikrettirmekten feragat etti. I. Mikhail'in büyük Karl'ı tanıdığını ifade etmesi her şeyden önce 811 felaketinden sonrası değişmiş olan siyasi durumla izah edilmelidir.
(Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, çev. Fikret Işıltan, Ankara, s.185-186)
Yorumlar
Yorum Gönder