Atinalı Irene
IV. Leon'un (775-80) kısa saltanat süresi V. Konstantinos zamanındaki tasvir kırıcılık hareketinin en hararetli safhasından, Irene zamanında tasvirlere ibadet adetinin yeniden canlandırılmasına bir geçiş devri teşkil eder. V. Konstantinos'un Hazar prensesi ile izdivacından doğmuş olan IV. Leon mücadeleci bir kimse değildi. Meryem kültüne karşı girişilen takibat durduğu gibi, V. Konstantinos'un saltanatının ikinci yarısında benimsemiş olduğu keşiş düşmanlığından da vazgeçildi. Buna mukabil o da geleneğe uyarak tasvir düşmanı tutumunda ısrar etmiş ve hatta tasvirlere ibadet eden biri çok saray memurunu alenen kırbaçlatmış ve hapse attırmıştır. Tasvir kırıcılığının IV. Leon devrindeki bu dizginlenmesi V. Konstantinos zamanındaki aşırılığın tabii bir reaksiyonuydu. Buna tasvir yanlısı Atina menşeli ve bizzat tasvirlere ibadete eğilimli olan enerjik zevcesi imparatoriçe İrene'nin etkisi de katılmaktaydı.
IV. Leon'un zamansız ölümü (8 Eylül 780) oğlu VI. Konstantinos'u 10 yaşında taht sahibi kıldı. Niyabeti, tahtı resmi olarak da küçük yaştaki oğluyla bölüşen imparatoriçe Irene üzerine aldı. "Caesar" Nikephoros lehine yeniden bir ayaklama olduysa da enerjik imparatoriçe bu suikast teşebbüsünü süratle bastırarak mütevvefa kocasının kardeşlerini rahip olmaya zorladı. Devlet işlerine Irene tarafından el konulması ile tasvirlere ibadetin ihyası tahakkuk etmiş oluyordu.
Ancak IV. Leon zamanında patrikliğe yükseltilmiş bulunan Pavlos'un istifası sağlandıktan sonra 784 yılı sonunda hükümetin planları açıklandı. Irene bütün ahaliyi Magnaura sarayında toplamak suretiyle yeni patriğin tayinine bir halk seçimi şekli verdi. Seçimi bu zamana kadar imparatoriçenin sekreteri münevver ve iyi bir teoloji tahsili görmüş açık siyasi görüşlü bir kimse olan Tarasios kazandı. Tarasios 25 Aralık 784'te patrik olarak takdis edildikten sonra, 754 yılındaki tasvir kırıcı sinod'un kararlarını red ve tasvirlere ibadeti yeniden ihya etmek üzere yeni bir ekümenik konsil için hazırlıklara başladı. Bizans hükümeti, bu değişiklikten memnun kalıp konsile mümessiller gönderen Roma ve doğu patriklikleriyle müzakerelere girişti.
31 Temmuz 786'da konsil İstanbul'da Havariyun kilisesinde toplandı. Fakat müzakereler başlar başlamaz konsilin hazırlanmasında Irine ve Tarasios'un gösterdiklerinden çok daha fazla dikkat sarf edilmesini gerektiren bir olay meydana geldi. V. Konstantinos'un vermiş olduğu emirleri hatırlayan başşehrin muhafız alaylarına mensup askerler kılıçlarını şakırdatarak kiliseye dalıp, toplanan psikoposlardan bir kısmının memnuniyet avazeleri arasında konsili dağıtıverdiler.
VI. Konstantinos artık idareyi eline alabilecek bir yaşa ulaşmış olduğu halde haris imparatoriçe iktidarı elinden çıkarmayı arzu etmemekteydi. Genç imparator, üzerinde baskı yapan otoriter vesayete isyan ediyor ve bu suretle annesi ile müşaviri hadım Stavrakios'a karşı, giderek sertleşen bir anlaşmazlık havasına giriyordu. Şiddetli bir tasvir kırıcı olan Mikhail Lakhanodrakon, VI. Konstantinos'un en yakın adamlarından birisi olmuştu. Bununla beraber enerjik imparatoriçe 790'da hazırlanan bir suikasti patlak vermeden bastırmaya muvaffak olunca şimdiye kadar sadece fiilen mevcut olan üstün durumunu artık resmen de meşru hale getirebilecek kadar kuvvetli olduğunu sandı. Ordudan, hükümdarlığı kendisine nakil ve onu birinci sırada, VI. Konstantinos'u ise kendisinin müşterek hükümdarı olarak ikinci sırada zikreden bir yemin talep etti. Artık Avrupa eyaletleri birliklerinden ibaret olan başşehir garnizonu hiç itirazda bulunmadan istenilen yemini etti; buna mukabil Irene'nin teşebbüsü, tasvir taraftarı imparatoriçeye pek mütemayil bulunmayan Armeniakon theması birliklerinde kuvvetli bir mukavemetle karşılaştı. Diğer Anadolu themalarını da saran ve ordunun hanedanın hukuku namına harekete geçerek sadece hüküm sürme hırslısı imparatoriçenin arzusunu reddetmekle kalmayıp VI. Konstantinos'u tek başına hükümdar ilan etmesiyle sonuçlanan bir mukabil hareket vuku buldu (ekim 790).
Irine oyunu kaybetmişti; imparatorluk sarayını terk etmek zorunda kaldı. Bununla beraber imparatoriçenin taraftarları, VI. Konstantinos'dan onun geri dönmesi müsadesini koparıncaya kadar durup dinlenmeden uğraştılar. 792 ocak ayından itibaren yine eski formül uygulanmaya başlandı: Konstantinos ve Irene. Genç imparatorun gösterdiği zaaf taraftarlarını hayal sukutuna uğratmıştı; başkaca VI. Konstantinos'un 792 temmuzunda vuku bulan Bulgar savaşındaki şerefsizce tutumu da buna eklendi. Muhalefetin V. Konstantinos'un hayatta bulunan oğullarının en yaşlısı sıfatıyla büyük sevgi ve hürmet duyduğu "caesar" Nikephoros lehine yeniden bir hareket belirdi. Fakat bu sefer VI.Konstantinos süratle müdahale ederek amcasının gözlerini oydurduğu gibi babasının diğer dört kardeşinin de dillerini koparttı. Bir zamanlar Konstantinos lehinde, Irene aleyhinde girişilen harekatı idare etmiş bulunan Armeniakon theması strategos'u Aleksios'un da gözleri çıkarıldı. Fakat bunun üzerine Armeniakon bölgesinde muazzam bir isyan koptu ve VI. Konstantinos, eski taraftarlarına karşı tam anlamıyla savaşa girmek zorunda kaldı. İsyan büyük bir vahşete tenkil edildi, fakat burada genç imparatorun bir zamanlar sahip olduğu sempati hisleri de yerlerini acı ve müthiş bir düşmanlığa terk etmiş oldular.
İmparator, bundan pek az sonra 795 ocak ayında, bu tarihten 7 yıl önce annesinin arzusu ile evlenmek zorunda kalmış olduğu güzel Paphlagonia'lı Maria'yı kovup metresi, Bizans saraylısı Theodote ile evlenmek, onu "augusta" sıfatıyla taçlandırmak ve düğün merasimini de, alışılmamış derecede büyük bir ihtişamla icra ettirmek suretiyle, ortodoks partisini de tamamıyla aleyhine çevirdi. VI. Konstantinos'un bütün kilise kurallarına aykırı olan bu hareketi ortodoks çevrelerde en büyük bir kızgınlık doğurmuştu. Bu zani imparatora karşı, Sakkudion manastırının meşhur baş rahibi Platon ve onun daha da ünlü yeğeni Theodoros tarafından sevk ve idare edilen radikal keşişler partisi, "zelotlar" pek büyük bir şiddetle harekete geçtiler. İmparator cesur "zelot" reislerini sürgüne gönderdi; fakat mesele bununla hiç de bitmiş olmuyordu. Bu, meşhur olmuş adıyla zina mücadelesi Bizanslıları daha uzun bir müddet meşgul edecek ve ağır sonuçlar doğacaktı. Önce "zelotlar" partisi ile patrik Tarasios arasındaki ihtilafın şiddetlenmesine sebep oldu; çünkü "zelotlar" patriğin zani imparatora karşı takındığı dalkavukça tutumu beğenmemekte olup, duydukları kızgınlıkla, onun kilise içinde işbirliği yapmaktan istinkaf edecek kadar ileri gittiler.
Düşüncesizliği ve alçakça zalimliği yüzünden VI. Konstantinos gerek hakim olan ortodoks parti ve gerekse tasvir kırıcı muhalefet yanında bütün destek ve itibarını kaybetmiş bulunuyordu ve artık, intikamını almak için hiçbir el kalkmadan bertaraf edilebilirdi. 15 Ağustos 797'de İmparator, annesinin emriyle kör edildi. Irene artık hedefine varmıştı: Bizans imparatorluğunun tek hükümdarı oldu.
Irene herhangi bir küçük yaşta veya hükümdarlık etmek iktidarına sahip bulunmayan bir imparator namına naibe olarak değil de, doğrudan doğruya kendi adına imparatorluğa tek hükümdar olarak hakim olan ilk kadın idi.
Irene'nin idare metotları daha az başarılı oldu. Sarayda, imparatoriçenin iki müşaviri olan hadım Stavrakios ve Aetios'un icrasında birbirleriyle yarış ettikleri ağır bir entrika havası hakim bulunuyordu. Ahalinin gittikçe azalan sempatisini muhafaza edebilmek için imparatoriçe, devlet bütçesinin ihtiyaçlarını hiç düşünmeden, en geniş ölçüde vergi bağışlarında bulunmaktaydı. İstanbul ahalisinin ödemekle yükümlü bulunduğu ve gerçekten çok yüksek olduğu anlaşılan şehir vergisi kaldırıldı. Fakat Bizans kudretinin ana temelini teşkil eden Bizans devleti maliyesi bu sehavet neticesinde büyük bir sarsıntı geçirdi.
Batıdaki gelişmenin Bizans'a mal olduğu fikri kayıplar, Anadolu ve Balkanlardaki askeri başarısızlıklarına nazaran tarihi bakımından çok daha anlamlı ve önemliydi. Frank devletinin başında ortaçağın en büyük hükümdarlarından birisi bulunmaktaydı. Büyük Karl Bavyera'yı ilhak ederek, Saksları hristiyanlaştırıp devletine katarak, doğuda Slav ülkelerine taşıp Avar devletini ortadan kaldırarak ve Langobardları itaati altına alarak devletini o zamanlardaki hristiyan dünyasının en kudretlisi haline getirmişti. Langobardları yere sermek suretiyle o, Bizans'ın bir türlü başa çıkamadığı ve bu sebeple Roma'daki bütün itibar ve nüfuzunu kaybettiği bir görevi başarıyla ifa etmişti. Bundan sonra Roma kilisesi Franklar devleti ile bağlarını daha da sıkılaştırmış ve Bizans'dan da o derecede kesin bir şekilde yüz çevirmişti.
Papa III. Leo cüretkarane, 8. yüzyıl Roma'nın hedefini iyi seçmiş siyasetini doğru ve kesin neticeye götüren, fakat mahiyeti itibariyle bir az revolüsyoner olan bir karara varmış ve 25 Aralık 80'de Roma'da Aziz Petrus kilisesinde Karl'ın başına imparatorluk tacını giydirmiştir.
Büyük Karl'ın imparatorluğunun kuruluşu siyaset dünyası için, çok sonraları vuku bulan din dünyası içindeki kilise ayrılığı kadar, her şeyi baştan başa değiştiren bir önem taşımıştır. O zamanki dünya için, nasıl sadece tek hristiyan kilisesi mevcut olabilirse, sadece bir imparatorluğun var olabileceği de bir mütearifeydi. Büyük Karl'ın imparator olarak taçlandırılması bütün düşünceleri alt üst etmiş ve Bizans menfaatlerine büyük ölçüde bir darbe vurmuştu. Çünkü o zamana kadar hiç tartışılmaz mahiyette yegane imparatorluk, Bizans, eski Roma imparatorluğunu tevarüs eden Yeni-Roma idi. İmparatorluk hakları muvacehesinde Bizans, Büyük Karl'ın imparator ilan edilmesini sadece bir zorbalık addedebilirdi. Roma, İstanbul imparatorluk tahtının, meşru hükümdar VI. Konstantinos'un azlinden sonra boş kalmış sayılmasının mümkün olduğu sanılıyordu. Gerçekte ise 800 yılından itibaren biri doğuda, diğeri batıda olmak üzere iki imparatorluk mevcut olmuştur. "Oikumene" birbirinden dil, kültür, siyaset ve din bakımından ayrı iki parçaya bölünmüştü.
Karl, önemli sonuçlar doğuracak olan bu adım bir kere atılmış olduğu için, ortaya çıkacak sorunlarla uğraşmak zorundaydı. Bizans'ın kendisini tanımasını sağlaması gerekiyordu; çünkü bu olmadan imparatorluğu temelden yoksun, havada kalacaktı. Bir kadının elinde bulunduğu için İstanbul tahtının boş sayılacağı veya Bizans'ın sapıklığa düşmüş olduğu iddialarıyla bir şey elde edemeyeceği aşikardı. 802 yılında Büyük Karl'ın ve papanın elçileri İstanbul'a geldiler. Bunlar güya "doğu ve batı tekrar birleşsinler" diye Bizans imparatoriçesine imparatorlarının evlenme teklifini arz etmişler imiş. Bunların İstanbul'a gelişlerinden kısa bir süre sonra bir sarayı ihtilali vuku bularak Irene'yi tahttan düşürdü. (31 ekim 802) ve problemin hallini de erteledi. İhtilal devletin yüksek kademedeki memur ve subaylarından çıkmıştı; o vakte kadar "logothetes geniku" olan Nikephoros'u tahta çıkarttı. Irene önce İstanbul adalarından birine, sonradan Midilli'ye sürüldü ve kısa bir süre sonra orada öldü.
(Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, çev. Fikret Işıltan, Ankara, s.163-164-165-166-167-168-169-170-171-172-173)
Yorumlar
Yorum Gönder