Sakız (Kos) Adası

Yunanlı isyancılar, Ege Denizi’ndeki önemli saldırılarından birini de Sakız Adası’na yaptılar. İsyancıların, 24 gemiden oluşan filosu Sakız Adası’nın Paşa limanına gelerek; adadaki isyancıların desteği ile isyan etmek istedi. Ancak ada halkı yaşanan gelişmelerden şüphelenerek hemen harekete geçip; metropolidi, kocabaşı ve tüccarlarından 40 kadar itibarlı Yunanlı’yı rehin aldı. Bunun üzerine izbandut gemileri Sakız adasından çekilmek zorunda kaldılar.

(Hasan Demirhan, İngiltere'nin Balkan Politikası ve Yunanistan, Doktora Tezi, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2013, Edirne, s. 163)

Sakız Ayaklanması--

Sakız Adası; isyancılar ve Osmanlı Devleti için önemli bir mevkideydi ve her iki tarafta adanın yönetimine sahip olmak istiyordu. Ada; Akdeniz’deki ticaret yolları üzerinde bulunuyor ve Filistin, Suriye, Mısır gibi ülkeleri Avrupa ve Balkanlara bağlayan bir irtibat noktası olarak işlev görüyordu. Daha önemlisi Anadolu’ya hâkimiyetin kilit noktasıydı. Midilli Adası ile birlikte değerlendirildiğinde, İzmir’e yönelik deniz yollarını kontrol edebilecek bir konumdaydı. Ayrıca ekonomik olarak da çok zengin bir durumda olan ada, meyve bahçeleri ve sakız ağaçları ile süslüydü. Dolayısıyla burada yaşayan halk, rahat bir hayat sürmekteydi. Yönetim çok demokratik bir yapıya sahip olup, yerli halkın serbest bir surette iştirak ettiği belediye ve köy meclisleri tarafından yönetiliyordu. Sakızlılar arasında Yunancadan başka İtalyanca konuşanlar da vardı. Sakızlı zengin tacirler arasında oğullarını İtalya üniversitelerinde okutanlar bulunuyordu. Bunlardan tıp tahsil edenler, yabancı dil bilenler, Osmanlı Devleti’nin önemli kademelerinde görev aldılar. Özellikle Kaptan Paşa Ege Denizi’nde yaptığı seyahatlerinde Sakızlı tercümanlar kullanırdı. Sonraları bu tercümanlar, sadaret tercümanlığına kadar yükseldiler. Hatta bunlardan bazıları sadrazamlar tarafından himaye edilerek, Eflâk ve Buğdan prensliklerine dahi çıktılar. Ancak adanın bu zenginliği ve Osmanlı Devleti yapısındaki önemli konumu, halkını isyancılara katılmaktan alıkoymadı.

1821 yılında adaya yapılan ilk saldırıdan sonra endişeye düşen Osmanlı yetkilileri; adanın demografik özelliklerini de düşünerek, adaya asker gönderilmesini Bâb-ı âlî’den istemişlerdi. Adada içlerinde Katolik olan İtalyan veya yarı İtalyan ile birlikte 80.000 Hristiyan ve 1000 kadar Müslüman-Türk bulunmaktaydı.

Adada yaşayan nüfusa ilişkin en erken bilgiler 17. yüzyıla rastlamaktadır. Bu dönemde 25.000’i Yunanlı, 8000’i İtalyan, 6000’i de Türk olmak üzere 40.000 kişi yaşamaktaydı. 19. yy. başlarında sadece Sakız kasabasındaki bu kasabanın ada nüfusunun yarısına sahip olduğu düşünülür, 22.000 Yunan, 2000 Müslüman ve 1000 Yahudi ve Latin Katoliklerin yaşadığı belirtilmektedir.

Bâb-ı âlî adanın asker isteğine cevap olarak, 1821 yılında Saruhan ve Sığla taraflarından topladığı 750 askeri göndermiş; ancak bunların bir kısmı adadan firar edince 150 kişi kadar kalmışlardı. Bu askerlerin adaya gönderilmesinin akabinde, Vezir Vahit Paşa da Sakız muhafızı olarak atandı. Vahit Paşa’nın maiyyetinde; bir orta topçu ve askerleriyle birlikte bir humbaracı halifesi, beraberindeki 10 bin askerle Sığla sancağı Mutasarrıfı Hacı İlyas Ağa bulunuyordu. Sakız’da yaşayan Yunanlılar, 1821 yılında adaya yapılan saldırıda isyancılara yardım ettiklerinden dolayı cezalandırılmaktan korkuyorlardı. Vahit Paşa’nın ve askerinin adaya gelmesinden sonra, ada halkı Vahit Paşa’ya itaatlerini bildirerek kendisinin ve askerlerinin mutfak masraflarına kadar her şeyi karşılayacaklarını bildirdiler.

Ancak Sakız halkı bu tavırlarında samimi değildi. Çünkü Ege Denizi’nde ve adalarda gerçekleşen isyanlardaki başat rolü üstlenen İpsara ve Suluca gemilerinin hisselerinin çoğu Sakızlılara aitti. Malları ile isyancılara yardım ediyorlar ve isyan etmek için de fırsat kolluyorlardı. Bununla birlikte Vahit Paşa da Sakızlıların samimiyetlerine güvenmiyordu. Bu sebeple Bâb-ı âlî’den 2000 kadar daha askerin Sakız’a gönderilmesini talep etmişti.

Vahit Paşa’nın istediği askerlerden sadece 500 kadarı adaya varmışken İzmir’de bulunan İngiliz konsolosu; İpsara Adası’ndaki isyancıların gemilerini hazırladıklarını, Sisam’dan 4000 kadar Yunan asker aldıklarını ve Sakız Adası’na saldırmak için plan yaptıklarını, İzmir Muhafızı Hasan Paşa’ya bildirdi.

İngiliz konsolosunun haber verdiği izbandut gemileri, Sisam Adası tarafından 22 Mart 1822’de Sakız Adası’na ulaştılar. İsyancıların donanması 60’ı küçük 17’si büyük olmak üzere toplam 77 gemiden oluşuyordu. Vahit Paşa isyancıların adaya gelmesi üzerine askerleriyle kaleye çekilerek, civardaki Türkleri de kalenin içine aldı ve kapıları kapattı. Ertesi gün isyancılar Çeşme limanı karşısındaki Timiana köyüne yanaşıp, 6000 isyancıyı karaya çıkardılar. İsyancıların adaya gelmesi üzerine adada bulunan halk da 1821 isyanında olduğu gibi yine isyancılara katıldı. Böylece isyancıların sayısı on bini geçmiş oluyordu. İsyancılar karadan ve denizden kaleyi kuşatmaya başladılar. Sakızın varoşlarını işgal ederek toplar yerleştirdiler, tabya ve metrisler kazdılar. Bütün evlere, mağazalara, kiliselere Sakız’ın bağımsızlık bayrağını çektiler. Metropolitin konağı, karargâh yapıldı ve altı üyeden oluşan bir meclis açıldı.

İsyancıların saldırısının başladığı 23 Mart’tan Osmanlı donanmasının adaya ulaştığı gün olan 11 Nisan’a kadar 19 gün devam eden kuşatma esnasında isyancılar; Sakız köylerinden, İpsara, Hidra ve Sisam adalarından silah, erzak ve cephane yardımı alırken, Osmanlı güçlerine sadece Çeşme’den gelen 97 kişilik bir askerî birlik yardım edebilmişti. Kuşatma esnasında Osmanlı askerleri de zaman zaman kaleden çıkarak, isyancılara hücum ediyorlar ve bu hücumlarda Yunan isyancılara ağır kayıplar verdiriyorlardı. Ancak buna rağmen kale içindeki Osmanlı güçleri çok zor durumdaydı.

Kuşatma devam ederken, 10 Nisan günü Sakız Adası’nda bulunan Fransız konsolosu kaleye gelerek Vahit Paşa ile görüştü. Konsolos, Yunanlıların büyük bir saldırıya hazırlandıklarını söyleyerek; Vahit Paşa ve maiyyetini, kaledeki Türklerle birlikte Çeşme’ye götürmeyi teklif etti. Fakat Vahit Paşa durumlarının iyi olduğunu söyleyerek, bu teklifi geri çevirdi.

Bu görüşmeden bir gün sonra, 11 Nisan 1822’de Nasuhzade Ali Paşa’nın emrindeki Osmanlı donanması Sakız Adası’na ulaştı. Donanma adaya ulaşır ulaşmaz; İzmir, Aydın ve Saruhan dolaylarından topladığı gönüllüleri hemen karaya çıkardı. Osmanlı donanmasının gelmesi üzerine isyancıların gemileri adanın diğer tarafına kaçmışlardı. Osmanlı donanması Çeşme’den de gelen yardımların kendilerine eklenmesiyle birlikte, yaklaşık 28 günlük bir mücadeleden sonra isyanı bastırılabildi. İsyancıların bir kısmı firar etti, bir kısmı ise teslim oldu. İlk isyan girişiminde kaleye hapsedilerek rehin tutulanlar, başta Başpiskopos olmak üzere vatan hainliği suçuyla idam edildi. Birçoğu esir alındı. Limanda bulunan 20 kadar korsan gemisi yakıldı. 15 kayık, çeşitli ebatlarda 30 adet top, pek çok mühimmat ile birçok eşya ele geçirildi. Sakız’ın bazı köylerinden gelen af talepleri, silahların teslimi şartıyla kabul edildi. Silahlarını teslim eden bu köylerin muhafazası için asker bulunduruldu. Teslim olmayan köylere de harekâtlar yapıldı.

İsyanın bastırılmasına rağmen Yunanlar adadan vazgeçmemişlerdi. Kısa bir süre sonra, 18 Haziran 1822 tarihinde Avusturalya bandıralı birkaç izbandut gemisi Sakız limanına geldi. İzbandut gemilerinin komutanı Konstantin Kanaris idi. Bu gemiler; hala limanda bulunan Osmanlı donanmasına karşı gece yarısından sonra aniden saldırıya geçti ve Osmanlı donanmasına ağır kayıplar verdirdi. Bu saldırı da Ali Paşa’nın kalyonu da isabet almış ve yanmaya başlamıştı. Ali Paşa kalyonunda çıkan bu yangın sonucunda gemiyi terk ederken düştü ve hayatını kaybetti.

Sakız isyanının bastırılması sırasında birçok Yunan’nın hayatını kaybetmesi ve sayıların abartılması yüzünden, Avrupa kamuoyunda büyük yankı yaptı. 

Sacit Kutlu yazmış olduğu “Milliyetçilik ve Emperyalizm Yüzyılında Balkanlar ve Osmanlı Devleti” adlı eserinde Osmanlı Devleti’nin Sakız isyanını değerlendirirken hatalar yaptığını ve bunun da Yunanlıların Avrupa kamuoyundaki desteklerini arttırdığını ifade etmiş ve konuyu şu şekilde değerlendirmiştir: “Aydınlanma ve Fransız devrimi fikirlerinin etkisi altında Avrupa’nın sosyal- kültürel ve siyasi alanlarda kaydettiǧi gelişmeleri ve gayrimüslim unsurları etkilemeye başlayan cumhuriyetçi, baǧımsızlık yanlısı, milliyetçi fikirlerin farkına varmayan Dersaadet, Sakız’daki durumu tebaanın ayaklanması deǧil, gâzâ olarak kabul etti. Sakız Adası dar-ül harp, isyancı Yunanlar da reaya veya zımmi statüsünde olamayan düşman olarak deǧerlendirildiler. Adaya gönderilen Osmanlı askerleri kendilerini gâzâya giden gaziler gibi gördüler. 1822 Mayıs ayında yenilen Sakızlı Yunanlılar aman dilediler ve reaya statüsünü kabul ettiler. Köylerine geri dönülmesine izin verilmesine raǧmen mallar, müsadere edildiǧi için güçlük yaşadılar. Geleneksel Osmanlı düşüncesi doǧrultusunda olay bir ayaklanmanın bastırılması deǧil, ‘Sakız’ın fethi’ olarak görüldü ve bu anlayışa göre davranıldı”. 

Bazı Avrupalılar bunu Tropoliçe’de yapılan katliamın bir rövanşı olarak görüyordu. Avrupa’daki Yunansever dernekler yaptıkları yayınlarla, Yunanlıların Sakız Adası’nda büyük bir soykırımdan geçirildiği haberlerini yaydılar. Yunanseverlik dalgalar halinde bütün Batı Avrupa’yı sardı. Avrupa’daki birçok sanatçı ve düşünür Sakız isyanını temsil eden eserler yaptılar. Bunların arasında Victor Hugo’nun “Yunanlı Çocuk” şiiri, Deleroix’in “Chios (Sakız) Adası Kıyımı” adlı portresi, William Cullent Bryant’ın “Sakız’da Katliam”ı (The Massacre at Scio) sayılabilir. Ayrıca Avrupa’da Yunanlılar için ilk para yardımı, Sakız isyanının bastırılmasından sonra toplanmaya başlandı.

Avrupa kamuoyundaki bu tepkilere rağmen; isyanın çıkmasıyla Sakız’dan kaçmış olan Rus konsolosu dışındaki diğer bütün konsoloslar, Vahit Paşa’yı zaferinden dolayı kutlamaya ve tebrike geldiler. Ayrıca savaş sırasında herhangi bir saldırıya uğramadıkları için de teşekkür ettiler.

Sakız Adası, 1822 yılındaki kuşatmanın ardından 1828 yılına kadar, farklı zamanlarda yine Yunan isyancıların saldırılarına uğradı. Bu kuşatmaların en uzunu 2 yıla yakın sürdü. Bu kuşatma 1826 Eylül ayında başlamış ve 1828 yılının Mart ayında sona ermişti. Bu kuşatmanın uzun sürmesinin en önemli nedeni de Yunanların özellikle Navarin Muharebesi’nden sonra, adayı ele geçirebileceklerine inanmış olmalarıydı. Çünkü Navarin limanında Osmanlı donanmasını yakan İngiliz, Fransız ve Rus kuvvetleri, Sakız Adası’nda da Yunanlılara yardım edebilirdi. İsyancılar bu düşüncelerle Navarin’den sonra, Sakız Adası’ndaki saldırılarını şiddetlendirdiler. Osmanlı donanması, Navarin hadisesinden sonra Sakız’a yardım için donanma gönderip göndermeme konusunda kararsız kaldı. Ancak Osmanlı, Avrupa Devletleri donanmalarının Sakız’a müdahale etmeyeceğini anlayınca Tahir Paşa komutasında bir donanmayı Sakız’a gönderdi. Donanma 12 Mart 1828 tarihinde Sakız’a ulaştı ve karaya 2500 kişilik bir kuvveti çıkartarak, adadaki Yunan kuşatmasını kaldırdı. Böylece uzun süren Sakız Adası mücadeleleri bitmiş oluyordu.

(Hasan Demirhan, İngiltere'nin Balkan Politikası ve Yunanistan, Doktora Tezi, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2013, Edirne, s. 177-178-179-180-181)



Yorumlar

Popüler Yayınlar