Baskın Oran

İHDK, AB adaylığı sürecinde Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirmek için yapılan reformların bir parçası olarak 12 Nisan 2001'de kuruldu. Görevleri arasında insan haklarından sorumlu devlet bakanına “tavsiyede bulunmak, öneriler ve raporlar sunmak, görüş bildirmek ve alınacak idari tedbirleri önermek” de vardı. On üç raporu arasında, Ekim 2004'te yayınlanan ve kamuoyunda "Azınlık Raporu" olarak bilinen "Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar" raporu ciddi tepkilere ve kovuşturmalara yol açtı. Beş bölümden oluşan rapor, toplumsal bilimsel ve hukuki araştırma ve analizlere dayanıyordu. Son bölüm iki noktaya daha yakından dikkat çekmeyi amaçlıyordu: 1. Aynı zamanda egemen etno-dinsel grubun adı olan Türk teriminin, ülke halkının üst kimliği olarak kullanılması, diğer alt kimlikleri yabancılaştırmaktadır. Bunun yerine, tüm vatandaşları kapsayan Türkiyeli toprak kavramının kullanılması birleştirici olacaktır. 2. 8 Ağustos 1920 Sevr Barış Antlaşması'nda öngörülen ülkenin bölünmesinin muhtemel olduğu veya yakın olduğu korkusunu içeren sözde Sevr Sendromu/Paranoyası'nın etkileri nedeniyle, alt kimliklerin en masum ifadeleri bile Türkiye'nin bölünmesi olarak yorumlanmaktadır. Bu, demokrasiye zarar vericidir ve ülkeye büyük zarar verir. Raporun aldığı olumsuz tepkiler, sağdan gelen ölüm tehditleri de dahil olmak üzere, esas olarak Türkiyeli teriminin kullanılmasını önermesinden kaynaklanıyordu. Değişikliğin, Müslüman Türk kavramını üstün konumundan çıkaracağını ve tüm vatandaşlar için eşitlik düzeni getireceğini ileri sürdü. Rapor ilk olarak İHDK içindeki hükümet yanlısı gruplar tarafından eleştirildi. Bunun ardından İHDK, tüzüğünün 6/a maddesine göre yılda üç kez toplanması gerektiği halde, bir daha toplantı çağrısı yapmadı. Raporu hazırlayan iki profesör, raporu yazan Baskın Oran ve raporu oylamaya sunan İHDK Başkanı İbrahim Ö. Kaboğlu (yirmi dört kabul, yedi ret, iki çekimser), yargıya hakaret (TCK 301/2) ve “halk arasında kin ve nefret yaymak” (TCK 216/1) suçlamasıyla yargılandı ve her biri için beş yıl hapis cezası istendi. Son karar, raporun “kamu düzeni” ve “kamu güvenliği” açısından açık ve yakın bir tehlike taşımadığını belirtmesi açısından önemlidir çünkü şiddete çağrı içermemektedir. Ayrıca devletin resmi görüşünü reddetmenin anayasada tanımlanan ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu göstermektedir.

(Baskın Oran, Minorities and Minority Rights in Turkey: From the Ottoman Empire to the Present State, trans. by. John William Day, Boulder: Lynne Rienner Publishers, 2021, s.113-114)



Yorumlar

Popüler Yayınlar