Kösem Sultan
‘‘Kösem’’ sözü ‘‘sürünün başında giden, bütün sürünün ona tab; olduğu, çobana alışkın dört yaşında koç, keçi, yahut koyun’’ demekti. Devletin en büyük gücü olduğu, herkesi ve herşeyi peşine takıp götürdüğü için ‘‘Mahpeyker’’in yanına bir de ‘‘Kösem’’ ilâve edilmiş, ‘‘Mahpeyker Kösem Sultan’’ olmuştu...
Söylendiğine göre bir Rum papazının kızıydı. 12 yaşında saraya satılmış, 13'ünde zamanın hükümdarı Birinci Ahmed'in yatağını paylaşmış, 27'sinde de dul kalmıştı ama iktidarın tadı damağındaydı... İhtirasının sonu yoktu ve iki oğluyla torunu peşpeşe tahta çıkınca iktidarın yolu önünde kendiliğinden açılıverdi.
Oğlu Dördüncü Murat 1623'te daha 11,5 yaşında hükümdar olduğunda Kösem saltanat naibiydi. Devlet demek o demekti ve genç padişahın başka annelerden olan kardeşlerini öldürmesine ağzını bile açmadı. Murat arkasında kanlı bir iz bırakıp 28'ine daha yeni bastığı günlerde ölüverdi, taht kardeşi İbrahim'e geçti ve devlet gene Kösem'in elinde kaldı. İbrahim birkaç sene sonra ‘‘Yüce hünkâr delirdi’’ denilip tahttan indirildi, hatta boğduruldu ama Kösem ağzını bile açmadı. Zira tahta yedi yaşındaki torunu Mehmet çıkmıştı ve iktidarın dizginleri hâlâ Kösem'deydi.
Ona göre, ayakta kalabilmenin tek yolu vardı: Askerlerle anlaşmak, paşalarla iyi geçinmek... Mevkilerle makamlar mezata çıkmıştı, parasını veren istediği yere tayin olabilmekteydi ve ekonomi berbattı. Para düşmüş, altın fırlamış, hazine tamtakır olmuştu ama bey-paşa konakları tavanlarına kadar altınla doluydu. Rüşvete karışmayana ‘‘deli’’ gözüyle bakılmada, Anadolu'da isyanın biri bastırılmadan öbürü çıkmada, halk akın akın Istanbul'a göçmedeydi...
Tehlikelerle tehditlere kocasının, iki oğlunun ve torununun zamanındaki iktidarını kastederek ‘‘Ben dört devlet sürmüşüm, beşincisini de sürerim. Bir iş yapacak olan önce cesedimi çiğnesin’’ diyordu.
Unvanı artık ‘‘Büyük Valide’’ydi ve bir rakibi vardı: Torununun annesi, yani gelini Hatice Turhan Sultan... Gelinle kaynana, devletin tepesinde birbirlerine girdiler. Asker Kösem'in, halk Turhan Sultan'ın arkasındaydı ve gelin, 1651 Ağustos'unda bir gece adamlarını Kösem'in dairesine soktu... Yetmişine merdiven dayamış ‘‘Büyük Valide’’nin önce gırtlağına bastılar. Dakikalarca sıktılarsa da bir türlü can vermedi. Bunun üzerine kafasını kırdılar. Sonra ‘‘Ne olur, ne olmaz’’ dediler, işi garantiye almak için ibrişimden perde ipiyle boğdular...
Devlet Kösem'in bütün servetine el koydu ama dillere destan bir cenaze merasimi yaptı. Tarihler ise ‘‘Herşeye rağmen çok büyük hayırseverdi, onbinlerce kimsesizi doyururdu. Öldürüldüğü gün sadece İstanbul'da 25 bin kişi aç kaldı’’ diye yazdı.
Yorumlar
Yorum Gönder