Tepedelenli Ali Paşa
Filiki Eterya Derneği çalışmalarında üyeleri arasında haberleşmeyi sağlarken gizliliğe çok önem veriyordu. Gizliliğin sağlanması için kuruculardan Manuel Ksanthos tarafından özel bir sözlük hazırlanmış ve üye isimleri farklı şekillerde şifrelenmeye başlanmıştı.Bu sözlükte birçok kelime aslından başka bir anlamda kullanılıyor ve bazı rakamlar isimlerin yerine geçiyordu. Şifre ile yazılan mektuplar ele geçirildiğinde hiçbir şey anlaşılmazdı. Üyeler imza yerine şifre harflerinden ikişer kelime kullanıyorlardı.Bu şifrelere örnek olarak: Bîgaraz, padişahı; Muhibbi insaniyet, Rus Çarını; Aiyade Meşgul, sadrazamı; Kaynana, Tepedelenli Ali Paşa’yı ifade etmekteydi.
(Hasan Demirhan, İngiltere'nin Balkan Politikası ve Yunanistan, Doktora Tezi, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2013, Edirne, s. 101)
Ali Paşa 1744 yılında Tepedelen Âyanı Veli Bey’in çocuğu olarak dünyaya geldi. Ali Paşa küçük yaşta babasını kaybetti ve annesi Esmihan Hanım tarafından yetiştirildi. Gençliği Osmanlı döneminde yaşanan çete savaşları içinde geçti. Genç yaşlarında, Berat şehrinde oturan Delvine, Tırhala ve Yanya sancaklarını idare eden Kurt Paşa onu çağırıp hizmetine aldı. Kurt Paşa’nın yönetiminde bulunan Delvine sancağındaki Hristiyan kaptanların halka zulüm yapması ve kendilerinden birçok şikâyetlerin alınması üzerine, Tepedelenli Ali Paşa bu kaptanları cezalandırmak için görevlendirildi. Tepedelenli Ali Paşa Hristiyan kaptanlar ile yaptığı mücadeleleri kazandı, onları tutsak ederek Kurt Paşa’ya teslim etmeyi başardı.
Ali Paşa’nın bu başarılarının İstanbul’da duyulması üzerine kendisine 1784 yılında mîr-î-manlık rütbesiyle Devline Mutasarrıflığı verildi. 1785 yılında Derbentler başbuğluğuna otoritesini kurmak için çalışmış kendisine rakip gördüğü Arnavut beyleri ile mücadeleden çekinmemişti. Zira İstanbul’a sadakatini ispat etmek ve göze girmek için her fırsatı değerlendirmeye çabalıyordu.
Tepedelenli Ali Paşa’nın Osmanlı Devleti’ne bağlılığını ispat etmek için giriştiği mücadelelerden birine örnek vermek gerekirse; Venedik kontrolünde olan İyonya Adaları ile yarı bağımsız Arnavut beyleri arasında daima kıyıya yakın adalar için anlaşmazlıklar yaşanırdı. Arnavut beylerin arasında tahıl ve kereste ticaretinden pay kapabilmek için mantıksal bir birlik vardı. Arnavut beylerinden Selim Paşa bu ticaretten pay almakta avantajlı olmak için İyonya Adaları’ndaki Venedikliler ile sıkı bir işbirliği içine girmişti. Hatta bu yakınlık Selim Paşa tarafından Venedik Cumhuriyetine toprak satmaya kadar gitmişti. (Selim Paşa Venediklilere Butrinto’da çok küçük bir arazi parçası satmıştı.) Selim Paşa’nın veya diğer bütün beylerin ve âyanların kontrol ettiği topraklar Sultan’a aitti. Selim Paşa Sultan’ın topraklarını gayrimüslimlere satmak gibi büyük bir suç işlemişti. Selim Paşa’nın hatası Ali Paşa için Osmanlı devletine sadakatini göstermek ve kendi ispat etmek için bir fırsat ortaya çıkardı. Ali Paşa sürekli olarak Selim Paşa’nın yaptığı kanunsuzlukları İstanbul’a rapor etmiş, Selim Paşa’ya karşı yapılacak askerî bir harekâtta gönüllü olabileceğini yazmıştı. Bunun üzerine Ali Paşa’ya beklediği ferman gelmiş, Osmanlı Devleti Ali Paşa’yı Selim Paşa’nın ortadan kaldırılması için çağırmıştı. Ali Paşa böylece İstanbul’daki yerini sağlamlaştırmıştı.
Napolyon’un Mısır’a saldırması ile birlikte başlayan Osmanlı-Fransa Savaşı’nda Dalmaçya kıyılarındaki Fransız kuvvetlerine karşı büyük başarılar elde etti. Yanya valisi olan Tepedelenli’nin diğer büyük bir hizmeti de bölgede yaşayan Hristiyan Arnavutların (Suliotların) isyanını bastırması idi.
Ali Paşa’nın Suliotlara karşı 1792 yılında başlattığı ilk harekâtta tam bir başarı elde edilememiş ve çatışmalar 1798 yılına kadar sürmüştü. Ali Paşa tam bir sonuç alamadığı bu altı yıllık mücadelenin sonrasında, diğer Arnavut beylerinin de desteğini alarak Suliotlara karşı 1801 yılında tekrar saldırıya geçti ve birçok Suliot savaşçısını yok etmeyi başardı. Suliotların dağların yüksek yerlerinde kurdukları köylerine girdi. Bunun üzerine Suliotlar Ali Paşa’ya karşı meydan muharebesi yerine gerilla taktiği uygulayarak mücadelelerine devam ettiler. Ali Paşa onların gerilla taktiklerine karşılık kontrol kuleleri inşa ettirdi ve Suliotların hareketlerini izlemeye başladı. Ali Paşa’nın aldığı tedbirler ve mücadeleyi sonuna kadar sürdürmesi sonucunda Suliotlar yenildi. Birçok Suliot bugünkü Yunanistan coğrafyasının farklı bölgelerine dağıldı. Ali Paşa ordusuyla birlikte Filibe’ye kadar ilerledi ve Suliotlar ile 1803 yılında bir antlaşma yaptı. Antlaşmaya göre Suliotlar topraklarını terk edecekler ve istedikleri yerlere malları ile birlikte güvenli bir şekilde gidebileceklerdi. Ali Paşa böylece uzun süren bir savaşın sonunda topraklarında güvenliği sağlayabildi. Ancak bu antlaşmanın ardından Ali Paşa hakkında dedikodular ortaya çıktı ve kendisinden Rumeli Beylerbeyliği makamı alındı. Bu makamın kendisinden alınmasında 1802 yılında Osmanlı Devleti’nin bölgedeki diğer bir paşası olan Gürcü Osman Paşa’nın ordusundaki Arnavut askerlerini kendi tarafına geçmeye çağırması önemli rol oynamıştı. Çünkü Ali Paşa’nın Arnavut askerler üzerindeki bu hâkimiyeti Osmanlı yöneticilerinde bir tedirginlik oluşmasına sebep olmuştu.
Tepedelenli, Suliotlara karşı yaptığı mücadelenin ardından sınırlarını devamlı olarak genişletme politikası izledi. Kendi bölgesine bitişik olan İşkodra vilayetindeki miras bırakma hakkından yararlanmak için oğlu Veli Paşa’yı İşkodra valisi Mustafa Paşa’nın kızı ile evlendirdi. 1800 yılında Ali Paşa’nın diğer oğlu Muhtar Paşa ve adamları Avlonya’ya ve Berat’a akın etti. Ali Paşa 1812 yılında Gardiki’yi ve Ergiri Kasrı’yı (Argyrokastron) topraklarına kattı. Bu toprak kazanımları Ali Paşa’yı çok güçlendirdi ve onu Durazzo-Manastır-Selanik hattının güneyinde kalan bugünkü Yunanistan ve Arnavutluk’u içeren bölgenin fiilî hâkimi durumuna getirdi.
Ali Paşa hâkimiyeti altındaki topraklarda asayişin sağlanması için çalışmalar yaptı. Epir ve Teselya bölgesinde halkın huzurunu bozan armatol çetelerine karşı giriştiği mücadele de önemli ilerlemeler kaydetti. Osmanlı yönetimi tarafından, bugünkü kuzey Yunanistan’daki kleftlerin eşkiyalık hareketlerini engellemek amacıyla oluşturulan yerel milis kuvvetleri olan armatoller, otorite boşluğundan dolayı asıl görevlerinden sapmışlar ve onlar da kleftler gibi davranır olmuşlardı. Genelikle Pindus Dağları’nı kendilerine mesken edinen çeteler nedeniyle bölgede güvenlik kalmamış, tüccarlar ve hatta posta sürücüleri bu bölgede dolaşamaz olmuşlardı. Ali Paşa, bu çetelerle giriştiği mücadelenin sonunda bölgedeki asayişi sağladı. Armatoller, haydutlar, hırsızlar ve serseriler ele geçirildikleri yerde yok edilmişler veya bir daha meydana çıkmaya cesaret edemeyecek şekilde ortadan kaybolmuşlardı.
Ali Paşa, egemenliği altındaki bölgede tam bir hâkimiyet sağlayabilmek amacıyla, daimi olarak dört-beş bin kadar asker bulundurmaktaydı. Bunların bir kısmı kendi emri altında bulunurken, diğer kısmı yolları ve geçit yerlerini korumak üzere oluşturulan karakollarda görev yapmaktaydı. Bu askerler rastgele toplanmış olan ücretli kimselerdi. Büyük gelire sahip Ali Paşa’nın daimi gelirlerini, iki yüz kadar çiftlik hasılatı, gümrük vergileri ve Hristiyanlardan aldığı haraç, gelirleri oluşturmaktaydı. Büyük bir servet sahibi olan Ali Paşa’nın bunların dışında da gelir kaynakları vardı ki, bunlar soygunlardan elde edilen gelirler ile her türlü narhlardan aldığı paylardı.
Tepedelenli Ali Paşa’nın ulaşmış olduğu bu güç ve başına buyruk hareketleri Bâb-ı âlî’yi rahatsız etmiyor değildi. Bâb-ı âlî bazen Ali Paşa’ya nasihat yollu bazen de tembih yollu emirler yazıp gönderiyordu. Ali Paşa’da bunlara karşılık hareketlerinin sebeplerini anlatan ve birçok mazeret içeren cevaplar yazıyordu. Ali Paşa’nın yazdığı cevaplar Bâb-ı âlî’yi tatmin etmese de Ali Paşa’nın yaşlı olması ve yakın zamanda vefat edeceği düşüncesi ile işlerin düzeleceği konusundaki ümit herhangi bir müdahalenin önüne geçiyordu.
Ali Paşa’nın Arnavutluk’taki gücünü arttırması Avrupa Devletlerinin de dikkatinden kaçmamıştı. Ali Paşa ile kurdukları diplomatik ilişkiler sayesinde onu kendi yanlarına çekebilmeyi ve hedeflerine ulaşabilmek için kullanmayı düşünüyorlardı. Bu diplomatik temaslar da Ali Paşa’nın Balkanlar’daki gücünü perçinlemekte idi.
Ali Paşa’nın Avrupa Devletleri ile olan temasları iki farklı dönemde ve farklı gaye ile gerçekleşmişti. İlk temaslar Avrupa’da yaşanan Napolyon Savaşları esnasında olmuş, İngiltere ve Fransa Ali Paşa ile görüşerek onun desteğini almak dolayısıyla birbirlerine karşı kullanmak istemişlerdi. Ali Paşa ise bu savaş ortamından yararlanarak sınırlarını ve gücünü genişletmek amacındaydı. İkinci temaslar ise Ali Paşa’nın Osmanlı Devleti’ne karşı isyan hareketine girişmesinden sonra gerçekleşmişti. Bu dönemde Ali Paşa Avrupa Devletlerinin desteğini alarak Osmanlı Devleti’ne karşı kullanmak ya da kendi can güvenliğini sağlamak için girişimlerde bulunmuştu.
Napolyon’un Fransa’da iktidarı ele geçirmesi ve bir dünya imparatorluğu kurma düşüncesini gerçekleştirmek için harekete geçmesi üzerine Ali Paşa ile Fransa arasında görüşmeler başladı. Mısır Seferini müteakip, şarktaki mevkilerini istirdada çalışan Fransızlar, Tepedelenli’nin gücünden yararlanmak için onunla ilişkiye girmeye çabalamışlar ve bu amaçla Yanya’ya Pouqueville adında bir Fransız konsolos göndermişlerdi. Fransızlar Ali Paşa’ya hoş görünmek ve ona dostluklarını ispat amacıyla ilişkileri başlatmanın yanında, bir miktar silah ve mühimat ile birlikte Ali Paşa’nın top bataryalarında görev alacak topçu askerleri de gönderdiler. Aslında bu Fransız yardımlarının temel amacı Napolyon’un Ali Paşa’yı Ruslara karşı kullanmak düşüncesiydi. Ali Paşa ise kendi gayelerini gerçekleştirebilmek için Fransa’dan yararlanabilmek düşüncesi ile hareket ediyordu. Ali Paşa Fransa ile olan ilişkilerin sağlam bir zemine oturtulması için, Mehmed Efendi’yi (İtalyan papazı Marco Guerini) Napolyon ile görüşmek için gönderdi. Mehmet Efendi Tilsit’te Napolyon tarafından kabul edildi. Ancak Napolyon ile Rus Çarı Alexandr’ın Tilsit’de (1807) yaptıkları antlaşma ile İyonya Adalarının Fransızlara bırakılması, bu adaları ele geçirmek isteyen Ali Paşa’yı hayal kırıklığına uğratmıştı. Yedi (İyonya) Adalarının, Fransa’nın eline geçmesinden sonra Fransa ile olan yakınlaşma sona erdi.
Ali Paşa ile İngiltere’nin ilişkileri ise 1803 yılında İngiltere’nin İstanbul elçisi William Hamilton’dan aldığı bir mektup ile başlamıştı. Hamilton, Ali Paşa’ya Fransa’ya karşı iş birliği önermişti. Ali Paşa da Hamilton’a yazdığı mektuplarda İngiltere’ye her türlü yardımı yapmakta hazır olduğunu bildirmişti. Ayrıca eğer İngiltere isterse deniz kıyısındaki kalelerini de İngilizler için boşaltabileceğini belirtmiş ve Arnavutluk ile İngiltere arasında güçlü ticari ilişkilerin kuvvetlenmesini arzu ettiğini de eklemişti.304 Bundan sonra Ali Paşa ve İngiltere arasındaki ilişkiler, İngiltere’nin Napolyon Savaşları sırasında iki görevlisini Ali Paşa’ya göndermesi ile devam etti.
Bu iki temsilci J.P. Morrier (1804-1805) ve General Leake (1807-1810) idi.305 J.P. Morier’in görevi Ali Paşa’yı İngiltere, Rusya ve Osmanlı Devleti arasında Yedi Ada Cumhuriyeti için yapılan antlaşmayı kabul etmesi için ikna etmekti. Çünkü Ali Paşa Rusya’nın Yedi Adaları kontrol etmesine karşı çıkıyordu. Morier’den sonra İngiltere tarafından görevlendirilen ikinci isim olan William Martin Leake’in özel görevi ise Ali Paşa’yı, Fransa’ya karşı askerî yönden desteklemekti. İngiltere bu temsilcilerine verdiği özel görevlerin yanında başka görevler de yüklemişti. Elçiler, Ali Paşa’ya Avrupa’da Osmanlı Devleti’nin yıkılması durumunda kendisinin tamamen bağımsız olabilmesi için İngiltere’nin her türlü yardımı yapacağını telkin etmekle yükümlü idiler. Bu elçilerin dışında Ali Paşa’yı 1809 yılında ziyaret eden diğer bir ünlü İngiliz de şair Lord Byron idi. Byron izlenimlerini yazmış olduğu “Childe Harold’s Pilgrimage” adlı eserinde, Ali Paşa’nın İngiltere’nin politikalarını benimsediğini ifade ediyordu. Ali Paşa İngiltere’nin kendisine gönderdiği elçilerin dışında ilişkilerini sürdürmek için Malta’ya bir elçi, Seyyid Ahmed Efendi adında başka bir elçiyi de Londra’ya gönderdi. Ayrıca bu dönemde Ali Paşa, İngiltere’den çok sayıda top, tüfek, cephane ve savaş malzemesi de almayı başarmıştı.
Ali Paşa isyan ettiğinde (1820) Korfu’da bulunan İngiltere Yüksek Komiseri Maitland’dan İngiliz Donanması’nın kendisine yardım etmesini istedi. Bunun üzerine Maitland bunu İngiltere’ye bildirdi; talimatları beklerken de bazı casuslarını, Ali Paşa’nın askeri gücü hakkında bilgi almak için İyonya Adaları’na gönderdi. Ali Paşa bu yardım isteğinin ardından, daha önce Napolyon Savaşları sırasında Mora ve çevresinde savaşmış olan Napier adında eski bir İngiliz subayına yüksek miktarda maaş (1.000.000 paund) teklif ederek onu ordusunda savaşmak için davet etti. Napier’in bu teklif karşısındaki tavrı Ali Paşa’ya bazı nasihatlar vermek oldu. Napier, Ali Paşa’ya Yunanlıların yardımlarını almasını tavsiye ediyordu. Napier bu tavsiyenin yanında Ali Paşa için İngiltere’de bazı İngiliz devlet adamları ile Ali Paşa’ya yardım konusunu tartıştı. Ancak ne İngiltere ne de Ali Paşa bu yardım için tam olarak uygun şartları hazırlayamadılar.
Ali Paşa’nın isyan sırasında İngiltere’den diğer bir yardım isteği ise malı ve mülküyle birlikte Osmanlı topraklarından kaçmasına yardım edilmesi idi. Ali Paşa’nın bu isteğine ilk olarak İyonya Adaları Yüksek Komiseri Maitland olumlu cevap vererek, Ali Paşa’nın İngiltere’nin hâkimiyetinde olan dilediği herhangi bir yere gidebileceğini belirtti. Ancak Osmanlı’nın bu haberleşmelerden haberdar olması ve İngiltere’ye yaptığı baskılar sonucunda İngiliz hükümeti Ali Paşa’nın bu isteğini geri çevirdi. Böylece Ali Paşa isyanında İngiliz yardımından mahrum kaldı.
Bunun üzerine yüzünü Rusya’ya dönen Ali Paşa, 1820 Şubat ve Mart ayları boyunca Balyabadra’daki (Patras) Rus elçisi ile de ilişki kurmaya çalıştı. Ali Paşa Rusya’nın Balyabadra (Patras) konsolosunun çevirmeni olan Loannes Paparregopulos ile 1820 Nisan ayında Preveze’de görüşmeyi başardı. Ali Paşa bu görüşmede tercümana kendisinin hala Osmanlı Devleti ile anlaşmak için çabaladığını; ancak Osmanlı Devleti, kendisine karşı bir saldırıda bulunursa sonuna kadar savaşacağını ifade etti. Buna bağlı olarak eğer Rusya, Osmanlı’nın Avrupa’daki topraklarını ele geçirmek için herhangi bir saldırıda bulunursa; şu anda yönettiği toprakların otonom bir krallık şeklinde kendisine verilmesi şartıyla Rusya’nın yanında savaşa dâhil olabileceğini bildirdi. Ancak Ali Paşa’nın Çar’a Paparregopulos aracılığıyla yapmış olduğu bu teklif Çar tarafından kabul edilmedi.
Ali Paşa’nın Yanya ve civarında çok güçlü olması ve başına buyruk hareketler etmesi daha önce de belirttiğimiz gibi Osmanlı yönetiminde kendisine karşı bir hoşnutsuzluk oluşturmaktaydı. Sert mizacı ve bölgedeki halka yaptığı zulümler yüzünden etrafına büyük bir korku salmıştı. Ahmet Cevdet Paşa, Ali Paşa’yı şu sözler ile değerlendirmekteydi:
“Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa gibi o da devletin muvazzaf askerlerinin subaylarından yetişmedir. Onun için hal ve hareketlerinde onu taklid etmekteydi. Hâlbuki aralarında çok uzak mesafe var idi. Çünkü Mehmet Ali Paşa askerî idareden ziyade siyasî işlerde usta, son derece ted- birli ve bilgili bir kimse idi. Mısır'ı imar ederek memleketin servetinden faydalanırdı. Ali Paşa'nın idaresi ise halen bir başıbozuk asker kumandanının işlerine benzerdi. Ziraat ve ticareti geliştirerek köy ve kasabaların gelişmesine çalışacaǧına birçok köyleri birer bahane ile çiftlik haline getirerek ziraatin azalmasına sebep oluyor idi. Köy halkı iken çiftlikle ücretli işçi veya diǧer şekilde onun gadrine uǧramış olan hristiyanlar onun zulmünden kurtulmak için fırsat kollamakta idiler. Kendisine yar- dımcı olan Toska beyleri ve aǧaları içinde de ondan pek çokları şikâyetçi idi. Elhasıl Ali Paşa 'nın idaresi zaten hoşa giden ve devlet tarafından beǧenilen bir idare şekli deǧildi. Fakat Mora'da ve etrafından isyan etmeǧe uygun ve hazır Rumların üzerinde büyük bir baskı idi. Bu sebeple Halet Efendi onun yok edilmesini istediǧi halde Reissü’l küttâb Canib Efendi buna engel olup, diǧer vekillerin çoǧu da onun fikrinde idiler."
Ali Paşa ayrıca Filiki Eterya’nın varlığından haberdardı ve Rumların bir isyan yapmak üzere olduklarını öğrenmişti. Rum olan doktoru vasıtasıyla Filiki Eterya’nın çalışmalarına dair pek çok bilgi edindiği gibi, komitecilerin bazı mektuplarını ve bu arada Yanya Despotu’na yazdıkları bir mektubu eline geçirdi. Ali Paşa, Yunanlı isyancıların Viyana’da toplanacaklarını haber alınca Yunanlı doktoru Luka’yı Viyana’ya kendisinin muzdarip olduğu niksir hastalığı ile ilgili bilgiler almak bahanesiyle Viyana’ya göndermişti. Luka bu ziyaretinde isyancı Rumlar hakkında oldukça geniş bilgiler elde etmiş ve bunu Ali Paşa’ya bildirmişti. Despotu çağırtarak mektubu “okusanız da dinlesem” hitabıyla elini uzatınca Despot nüzul gelerek ölmüştü. Bunu üzerine Ali Paşa Bâb-ı âlî’yi durumdan haberdar etti ancak II. Mahmud’un mühürdarlığında bulunan Hâlet Efendi’nin Fenerli Rumları koruyan tavırları yüzünden Ali Paşa’nın söyledikleri dikkate alınmadı.
Canib Efendi ve diğer vüzeranın, Ali Paşa’yı Halet Efendi’nin düşmanca tavırlarına karşı müdafa etmesi ve Rum isyanı tehlikesinin olması bir süreliğine kendisine karşı bir askerî harekâtı engellemişti. Ahmet Cevdet Paşa; Halet Efendi’nin, Tepedelenli Ali Paşa’ya karşı düşmanlığının iki sebebi olduğunu yazmakta ve şöyle açıklamaktadır: “II. Mahmut yeniçerileri düzene koymayı düşünüyordu. Bu ise Halet Efendi’nin işine gelmemekteydi. Bu yüzden Halet Efendi bu işi geciktirmek için her zaman dışarıdan bir olay çıkartıp, padişahın bu kararını geciktirirdi. Tepedelenli Ali Paşa’nın isyanını da Halet Efendi bu pencereden görmüş ve Ali Paşa’nın mutlaka cezalandırılması için ısrarcı olmuştu.” Diğer açıklama ise: “Halet Efendi Ali Paşa’nın alışıla gelen ölçüde gönderdiǧi para ve hediyeleri az bularak yılda bin kese akçe istedi. Ali Paşa ise böyle vergi gibi kesilen para verme işine yanaşmadıǧından Halet Efendi onun aleyhine ayaklandı, öldürülmesini istedi. Böylece bir Yanya gailesi ortaya çıktı.”
Ancak Ali Paşa’nın; Veli paşa’nın kethüdası olan ve İstanbul’a gelen Paşo İsmail Bey’e karşı Arnavut fedaileri ile bir suikast girişimi düzenlemesi, Ali Paşa’nın cezalandırılma işini ortaya çıkardı.
Bu olay şöyle gerçekleşmişti: Ali Paşa Yanya ileri gelenlerinden Paşo Bey’den çekiniyordu, bunun için onu idam ettirmek istedi. Paşo Bey de Drama Nazırı Mahmut Bey’in yanına kaçıp sığındı. Ali Paşa, onun derhal yakalanıp cezalandırılması için arkasına düştü. Bâb-ı âlî’ye de müracaat ederek Paşo Bey’i, Mahmut Bey’den resmen istenmişse de Mahmut Bey onu saklayarak teslim etmedi. Daha sonra Mahmut Bey İstanbul’a çağrılınca Paşo Bey’de Mahmut Bey ile birlikte İstanbul’a geldi. Paşo Bey İstanbul’da konağında pencere yanında otururken sokaktan geçen Arnavutlar onu öldürmek için üzerine kurşun attılar. İçlerinden biri yakalanıp sorguya çekilince bu işi Ali Paşa’nın emri ile yaptığını söyledi. Paşo Bey öldürülmemiş ise de Ali Paşa’nın düşmanlarını İstanbul’da bile öldürtebileceği düşüncesi pek çok kimseyi korkutmuştu. Bu durumdan en çok ürkenlerin başında da Halet Efendi geliyordu. Bu suikast girişiminden hemen sonra Ali Paşa’nın İstanbul’daki adamları Yanya’ya kovuldu.
Bâb-ı âlî; bu suikast girişiminin ortaya çıkmasından sonra Arnavutluk ve civarındaki vezirlere ve beylere, Yanya tarafından mukayyet olmak emrini verdikten sonra, Ali Paşa’yı Derbendler Başbuğluğu’ndan ve oğlu Veli Paşa’yı Tırhala Başbuğluğundan azletti (Nisan sonu). Çiftliklerinden ve diğer taraflardan kendine mensup kuvvetleri çekmek şartı ile Yanya Sancağı Tepedelenli’ye bırakıldı. Hükümet, onun bu emirlere itaat etmeyeceğini bildiğinden, lazım gelen tedbirleri alıp; Rumeli valisini, İşkodra mutasarrıfını ve diğer bazı ümerayı Ali Paşa üzerinde yapılması muhtemel bir harekete memur etti. Mora valiliğine tayin edilmiş olan Hurşid Ahmed Paşa’yı da bu sefere serasker olarak atayarak Nasuh-zade Ali Bey kumandasında bir filo ile Arnavutluk sahillerine gönderdi.
Tepedelenli Ali Paşa ise bu yaşananlardan sonra bir taraftan Bâb-ı âlî’ye başvurarak affını istiyor, diğer taraftan mücadele için hazırlıklarını sürdürüyordu. Yanya’yı İngilizlerden ve Fransızlardan aldığı silahlar ile tahkim ediyor, oğullarını idaresi altındaki arazinin önemli noktalarına savunma hatları kurmaları için gönderiyordu. Bunun dışında Mora, Sırbistan, Adalar, Eflak ve Boğdan’da genel bir isyan çıkartmak için görüşmelere de başlamıştı.
Ali Paşa bölgede isyana hazırlanan Filiki Eterya yöneticileri ile görüşmeler yaptı. İlk Yunan isyanını duyunca hemen danışmanı Alexsis Noutsozu’yu elçi olarak isyancı Yunanlılara gönderdi. Ancak Noutsozu, yaptığı görüşmelerde Yunanlıların Ali Paşa’nın hâkimiyeti altında yaşamak için değil, bağımsızlık için isyan etmiş olduklarını gördü. Kendisi de fikir değiştirerek isyana katıldı ve Yunan isyanının liderlerinden Alexandr Mavrokordotos’un danışmanı oldu.322
Ali Paşa 23 Mayıs 1820 tarihinde Yanya’da genel bir toplantı düzenledi. Bu toplantıda Toskalık ve Teselya kıt’aları beyliğinin kendi ailesine teminini Mora ile birleştirilecek olan Karlıeli’nde, yine kendi himayesinde, bir mümtaz Yunan eyaleti oluşturma planını açıkladı. Kendisi ile birlikte hareket edecek olan Yunanlılara para ve muhimmat vermeyi de vaad ediyordu. Bâb-ı âlî bu yaşananların ardından iki ay sonra Ali Paşa’nın vezirliğini kaldırdı ve onu Yanya’dan azletti. Ali Paşa’nın oğulları ve torunları ile birlikte Tepedelen’de ikamet etmesini emretti. Ancak Ali Paşa bu emirlere itaat etmeyince, asi olarak ilan edildi ve idamı hakkında ferman çıkarıldı.
Ali Paşa’nın Rumlar ile toplantısından sonra, ilk olarak Ali Paşa’nın emrinde bulunan ve aslen Yunanlı olan Armatoller, Osmanlı ordularına karşı savaşmaya başladı. Aynı zamanda Yedi (İyonya) Adalar’a kaçmış olan savaşçılara yurda dönme ve armatöller ile birleşme çağrıları yapılıyordu. Bu adı geçen savaşçılar Ali Paşa’nın kaçmak zorunda bıraktığı Kleft ve Suliotlardı. Bunlar Osmanlılardan da af sözü ve iyi ücret önerileri alıyorlardı. Her iki taraftan gelen bu tekliflerle adalara kaçmış olanlar geri döndüler. Bunlar daha sonra Yunan İsyanı’na da katılacak ve önemli bir rol oynayacaklardı. Geri dönen bu savaşçılar Ali Paşa’nın Yunan davasıyla bütünleşmesi sebebiyle önceleri Ali Paşa’nın tarafını seçtiler. Ancak Ali Paşa’nın savaşa girmekteki kararsızlığı, bilinen ikiyüzlülüğü, hırsı Yunan liderlerini rahatsız ediyordu. Bu nedenlerden dolayı Armatollerin bir kısmı Osmanlı tarafına geçti. Buna rağmen Osmanlı ordularının Ali Paşa’ya karşı kısa bir zamanda üstünlük sağlayamaması ve isyanı bastıramamasının ardından 27 Ocak 1821’de bölgedeki Arnavutlar ve Suliotlar arasında bir antlaşma yapıldı. Bu antlaşmada Arnavutların ve Suliotların “bir beden içinde bir ruh olacakları” ve kanlarını Ali Paşa’nın zaferi için akıtacakları belirtiliyordu.
Osmanlı Devleti’nin Ali Paşa’ya karşı görevlendirdiği kuvvetler bazı başarılar elde etmiş, bu da sorunun kısa süre içerisinde çözüleceği izleniminin doğmasına sebebiyet vermişti. İşkodra Mutasarrıfı Mustafa Paşa, Kigalık’tan Ali Paşa’nın kuvvetlerini çıkarmış ve Baba Paşa (Kahraman İbrahim Paşa ) İnebahtı, Misolongi ve Narda (Arta)’yı işgal etmiş; Butrinto, Avlonya ve Parga’yı hâkimiyeti altına almıştı. Hâkimiyeti altındaki toprakların sür’atle elden çıktığını gören Tepedelenli, Yanya kalesine kapanarak, şehrin varoşunu yakıp, İsmail Paşa’nın taaruzlarına karşılık vermeye başlamıştı. Kalede birkaç bin Müslüman ve Hristiyan asker, yeterli derecede cephane, erzak ve top vardı. Bir süre sonra Veli Paşazade Mehmed Bey Parga’da, Veli Paşa Preveze’de, Muhtar ve Salih Paşalar Ergri’de teslim oldular. Yanya ordusu seraskeri Hurşit Paşa, kaleyi tamamen kuşatmakla beraber, savunmanın gücünden bir türlü kaleyi ele geçiremiyordu. Ali Paşa ise, Osmanlı ordusundaki Arnavutları Türkler aleyhine çevirip, firar ettirmeye muvaffak oluyordu. Ali Paşa’nın zaman zaman yapmış olduğu saldırılar neticesinde de Hurşid Paşa’nın kuvvetleri bir hayli hırpalanıyordu.
Osmanlı kuvvetlerinin Tepedelenli Ali Paşa isyanını bastıramaması ve Osmanlı ordusunun büyük bir kısmının Ali Paşa üzerine gönderilmesi, Yunanlıların uzun süredir hazırlandıkları isyanları için uygun zemini hazırlamıştı. Yunanlıların 1820’den önce isyan için karşılarındaki en büyük engel Tepedelenli Ali Paşa idi. Ali Paşa Arnavutluk’ta gücünü pekiştirdikten sonra, güneye hatta Mora’ya girmişti.
İstanbul’da hala etkin olan ve belki de Fenerlilerin sözlerine kanan Halet Efendi, padişahın Filiki Eterya’yı önemsemeyip bütün dikkatini Ali Paşa’yı alt etmeye vermesini sağladı. Böylece başlayan olaylar zinciri Balkanlar’da milliyetçilik fikrini bastırabilecek olan son gücün de yok olmasını sağlamak üzereydi.
Ali Paşa’nın isyanı Osmanlı Devleti’ni çok müşkül bir duruma soktu. Süliotlar isyan etmiş, Boğdan’da ve Mora’da isyanlar başlamıştı. Bir kısım isyancı Yanya civarlarına kadar gelip Hurşit Paşa’nın ordusuna saldırmak üzereydi. Karaman valisi Reşit Paşa’nın Yanya ordusuna yardıma gelmesi ile bu büyük tehlike atlatılmış oldu.
Ali Paşa iki yıla yakın bir süredir Yanya Kalesi’nde kuşatma altında idi. Daha önce Letreç Kalesi lağımla atılıp Hurşit Paşa tarafından ele geçirilince Ali Paşa'nın elinde yalnız göl kenarındaki kale kaldı. Burada onunla kapanıp kalan askere üzüntü ve bezginlik gelince, Hurşit Paşa; Ali Paşa’nın emrindeki askerlere yüklü rüşvetler vererek ve kale içine casuslar göndererek türlü vaatlerle onları birer ikişer çekip kaleden çıkarıyordu. Hurşit Paşa kaleden kaçanlara ayrıca rütbe ve hediyeler de veriyordu. Bu suretle Ali Paşa'nın etrafında toplananlar dağılarak Ali Paşa sadece 46 adamı ile kaldı. Ali Paşa’nın dayanacak gücü kalmamıştı. Ali Paşa ve Hurşit Paşa arasında birçok haberleşme ve mektuplaşmadan sonra Hurşit Paşa, Ali Paşa’ya İstanbul'a gidip Osmanlı Devleti tarafından gösterilecek yerde, oturup verilecek maaşa kanaat etmek şartıyla canına dokunulmayacağına dair bir senet verdi. Bunun üzerine Ali Paşa da beş on adamı ile birlikte kaleden çıkıp İstanbul'a gidinceye kadar kalmak üzere Yanya Gölü üzerinde bulunan adaya geçti.
Tepedelenli Ali Paşa’nın İstanbul'a gelme düşüncesi onun can düşmanı Halet Efendi’yi telaşlandırmıştı. Hemen harekete geçen Halet Efendi, Serasker Hurşit Paşa’nın Ali Paşa’ya verdiği teminatın Padişah tarafından kabul edilmemesini sağladı. Bunun üzerine Hurşit Paşa, Ali Paşa’nın affedildiğini bildiren sahte bir ferman hazırladı ve eski Mora Valisi Köse Mehmet Paşa'ya verdi. Köse Mehmet Paşa, Ali Paşa’nın öldürülmesi için görevlendirildi. Köse Mehmet Paşa ve adamları sahte fermanı kullanarak Ali Paşa’nın Yanya Gölü’nde ikamet ettiği kaleye kadar gittiler. Ali Paşa kendisine karşı yapılan bu hileyi son anda fark etmiş ve kendisini korumak için çabalamıştı. Ancak silahlı çatışma esnasında atılan kurşunlar Ali Paşa’ya isabet edince, Paşa ağır yaralandı ve kısa bir süre sonra hayatını kaybetti. (24.01.1822)
Ali Paşa’nın ölümünden 10 gün sonra, kesik başı Silahtar Ahmet Ağa tarafından İstanbul’a getirildi ve Silivrikapı dışına defnedildi. Daha önce idam edilmiş olan oğulları Veli, Salih ve Muhtar Paşa ile torunu Mehmet Paşa’nın başları da aynı yerde bir sıraya gömüldü.
Ali Paşa’nın ortadan kaldırılması ile artık Rumların önünde isyan için hiçbir engel kalmamıştı. Ali Paşa’nın isyanı Osmanlı güçlerini meşgul etmiş, böylece Rumlar isyan için yeterli zamanı bulmuşlar ve Mora’da teşkilatlanmışlardı. Artık Osmanlı idarecileri milliyetçilik fikri ile beslenen Rum isyancıları ile baş başa kalmışlardı.
(Hasan Demirhan, İngiltere'nin Balkan Politikası ve Yunanistan, Doktora Tezi, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2013, Edirne, s. 108-109-110-111-112-113-114-115-116-117-118-119-120-121-122)
Suliotlar, 1821 Yunan isyanından önceki yıllarda da birçok kez Osmanlı güçleri ile karşı karşıya gelmişlerdi. Suliot nüfusunun büyük bir kısmı, 1770 yılında Rusya’nın etkisi ile Mora’da çıkan isyanlara katılmış ve 9 yıl boyunca Türk otoritesine karşı savaşmışlardı. Ancak bu Arnavut birlikleri Tropoliçe yakınlarında Hasan Gazi tarafından yenilgiye uğratılınca dağılmışlardı.
Suliotların bu isyana dâhil olmalarından sonra, 1788 yılında Yanya’ya ulaşan Tepedelenli Ali Paşa ile de aralarında bir mücadele yaşanmıştı. Ali Paşa’nın bu mücadelesi yaklaşık olarak 15 yıl sürdü. 3 Eylül 1803 tarihinde Ali Paşa’nın birlikleri Suli bölgesindeki Kako kasabasını ele geçirdi ve bundan sonra binlerce Suliot yaşadığı yerleri bırakarak Parga tarafına göç etti. Bu göç edenlerin dışında, bir kısım Suliotlar ise Ali Paşa’nın emri altındaki Armatol birliklerine katıldı. İlerleyen süreçte bu Suliotlar, Ali Paşa’nın emri altında Osmanlı güçlerine karşı savaşacaklardı.
Suliotlar, ilk olarak Ali Paşa’nın isyanında, Ali Paşa’nın ordularında Osmanlı güçlerine karşı savaştılar. Ancak Ali Paşa’nın isyanının bastırılması ve Yunan isyanının Mora’da başlamasından önce, Yunanlılara katılmaya karar vererek Yunanlılar ile 1 Eylül 1821 tarihinde Peta’da bir antlaşma imzaladılar.
(Hasan Demirhan, İngiltere'nin Balkan Politikası ve Yunanistan, Doktora Tezi, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2013, Edirne, s. 138)
Yorumlar
Yorum Gönder