Stratford Canning

Yıl 1875'dir... Tahtta Sultan Abdülâziz vardır, Mahmud Nedim Paşa da sadrazamdır... O devirde paşaların her biri arkalarına birer Avrupa devletini almış, iktidar için birbirlerini yiyip durmaktadırlar... Nedim Paşa Rusya'dan desteklidir ve halk arasındaki adı ‘‘Nedimof’’tur... Tarih kitaplarına bakarsanız, o güne kadar onun kadar kötü bir sadrazam gelmemiştir; hele rüşvet ve yolsuzlukta eşi-benzeri yoktur... Meselâ Ruslar'dan rüşvet alacağı zaman Kırım'dan bir inek sürüsü istemiş, gelen sürüyü Ege adalarından birindeki çiftliğine yollamış, çiftlikte yapılan peynirlerin bir kısmını da saray kadınlarına dağıtmıştır...

Devlet, berbat haldedir... Ekonomi çökmüştür ve Babıali mali sıkıntının devasını o günlerde de şimdilerdeki gibi iç borçlanmada bulmakta, yüksek faizli hisse senedi çıkarmaktadır... Paşaların tamamı borsada oynamaktadır ve hisse senetlerine Fransızca'dan bozma bir de isim takılmıştır: ‘‘Konsolid’’...

1875 Ağustos'unda, konsolid faizleri ödenecektir ama hazinede beş kuruş yoktur... Nedim Paşa, meseleyi akıl hocası olan Rus Elçisi İgnatiyef'e açar ve ‘‘faizleri yarıya düşür’’ der elçi... Dedikoduları duyan İngiliz elçisi, ağzını arar Paşa'nın... Nedim Paşa yemin billâh edip yalanlar söyler ve hemen ayni günün öğleden sonrasında, devletin büyüklerini Babıali'ye toplayıp faizlerin düşürülmesi kararına onları da ortak eder... Toplantıya Kâmil, Midhat, Savfet ve Maliye Nazırı Yusuf Paşalar katılmıştır, karar ertesi sabah açıklanacaktır... Nedim Paşa, önceden haberdar olup da ellerindeki tahvilleri bozdurarak açıktan para kazanmış gibi görünmemek için paşalarını toplayıp yalısına götürür ve geç vakte yanında tutar...

Ama bizzat kendisi, kendisine yakın olanlar ve Rus elçisi sarraflarına haber uçurup ellerindeki konsolidleri çoktan satmışlardır... Ertesi sabah kararın açıklanmasıyla sadrazam, sonraların ‘‘hürriyet kahramanı’’ Midhat Paşa ve tabii Rus elçisi İgnatiyef binlerce altın kazanmış; sadrazamın sözüne güvenenler ve en başta Maliye Nazırı Yusuf Paşa batmış, ocaklar sönmüştür...

Bu faiz dalaveresi, diplomatik bir skandala döner... İngiliz elçisi Stratford Canning soluğu sarayda, Sultan Abdülâziz'in huzurunda alır ve ‘‘Nedim Paşa hemen gitmeli!’’ diye dayatır padişaha... Canning de kaybedenlerdir... Varını-yoğunu konsolidlere yatırmış, Rus meslekdaşı İgnatiyef köşeyi dönerken kendisi bir anda batıvermiştir...

(Murat Bardakçı, 2 Kasım 1997, Hürriyet)

--------------------------------------

Rus Çarı bir yandan Prusya’nın desteğini sağlamaya çalışırken diğer yandan özel temsilcisi Tatişev’i 1822 yılının ilk haftasında Viyana’ya Avusturya- Macaristan’ın başkentine gönderdi. Tatişev’in çalışmaları ve Metternich’in isteği ile 1821 yılının Eylül ayında Viyana’da Çar’ın, Castelreagh’ın ve Metternich’in katılacağı bir küçük konferans düzenlendi. Ancak bu mini konferans Yunan sorununa bir çözüm getirmekte başarısız oldu. Bu konferansta Rusya, Yunan isyancıların af edilmesini, Eflak ve Boğdan’daki Osmanlı askerlerinin çekilmesini, Osmanlı Devleti’nin Boğazlarda aldığı tedbirlerin kaldırmasını, Ortodoks Hristiyanlara saygı gösterilmesini içeren önerilerini sunmuştu. Rusya ayrıca önerileri Osmanlı tarafından kabul edilmezse Osmanlı’nın topraklarının bir kısmının işgal edilerek Osmanlı Devleti’nin buna zorlanmasını da istedi. Avrupalı devletlerin hiç birinin fikri alınmadan Rusya tarafından hazırlanmasından ötürü bu önerilerin bahsedilen devletler tarafından kabul edilmesi imkânsızdı. Esasen Avrupalı Devletler Rusya’nın Yunan isyanına mı dâhil olmasını kendi çıkarları açısından zararlı görüyorlardı. Rus Çarı bu önerilerle Yunan sorununu tekrar tanımlıyor ve Avrupalı Devletlerin bazı kararlar alması gerektiğini belirtiliyordu. Metternich bu maddelerden sadece af maddesini dikkate almış diğer maddeleri reddetmişti. İngiltere ise Rusya’nın bu teklifine çok sert bir dille karşı çıktı. Zira Castlereagh tarafsızlıkta kararlıydı, bir Yunan devleti görmek istemiyordu.

İngiltere, Viyana’da Rusya’nın ultimatom niteliğindeki bu önerilerinin ardından olası bir Rus-Osmanlı savaşını önlemek için tekrar harekete geçmeye karar verdi. İngiltere’nin düşüncesi Rusya’nın isteklerini bir kısmını Osmanlı Devleti’ne kabul ettirerek savaşın önüne geçmekti. Bu düşünce ile İngiltere’nin İstanbul elçisi Strangford Eflak ve Boğdan’daki uygulamaları beğenmediği gerekçesiyle Bâb-ı âlî’ye başvurdu. Osmanlı Devleti bu sert başvuru üzerine 15.05.1822 tarihine kadar Eflak ve Boğdan’ı boşaltacağını ve Romen asıllı prenslerin 10-15 gün içinde Tuna vilayetlerine atanacaklarını bildirdi. 629 Gerçekten de Osmanlı Devleti 13 Temmuz 1822’de Eflak’a Gregor Ghica’yı, Boğdan’a da Joan Sandu Sturza’yı atadı.

(Hasan Demirhan, İngiltere'nin Balkan Politikası ve Yunanistan, Doktora Tezi, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2013, Edirne, s. 227-228)

İngiltere’de iç siyasette mücadeleler yaşanırken Rusya, Yunan isyanının ilk günlerindeki tarafsızlık politikasından vazgeçmiş ve isyan bahanesiyle Osmanlı Devleti’ni köşeye sıkıştırma çabası içine girmişti. Ruslar görünürde Bükreş Antlaşması’ndan kaynaklanan haklarının Osmanlı tarafından verilmediğini, Yunanlılara ve Ortodokslara baskılar yapıldığını iddia etmekte, Eflak ve Boğdan’ın Osmanlı askerleri tarafından ilgaline karlı çıkmaktaydı. Ancak bu itirazların temelinde Rusya’nın Yunanlılara aynı Tuna vilayetlerinde olduğu gibi bir özerk statü kazandırarak, buralarda otorite kurma arzusu yatıyordu. Castelreagh Rusya’nın bu politikaları karşısında endişeye düşerek ne olursa olsun Rusya’nın müdahalesini engellemeye karar verdi. Castelragh’ın İngiltere’nin politikasını katı bir tarafsızlık olarak ilan ettiği bu dönemde Rusya ile mücadelesinde en büyük yardımcısı da ünlü diplomat İstanbul Elçisi Stratford Canning olacaktı.

Doğu’dan kazandığı esneklikle ünlenen, ve Doğu ile ilgili çok derin bilgiye ve müthiş bir zihinsel potansiyele sahibi olan Stratford, ilk olarak 1812 yılında geldiği İstanbul’da çok uzun süre görev yapacak ve Yunanistan’ın bağımsızlığı ile sonuçlanan isyanda İngiltere adına en etkin rolü oynayan devlet adamı olacaktı. İsyanın ilk yıllarında Dışişleri Bakanı Castelreagh’ın emirleriyle Stratford, Rusya’nın İstanbul’daki baskılarına karşı mücadele etmiş ve bir Osmanlı-Rus Savaşı’nın çıkmaması için önlemler almıştı. Öyle ki savaşı durdurmak için bir taraftan Rus yetkilileri ikna etmeye çalışırken, diğer yandan da isyanın kısa sürede bastırılması için neler yapılması gerektiği hakkında bazı önerilerini de Osmanlı devlet adamlarına ulaştırmaktan geri kalmamıştı. Stratford ne İngiliz Dışişleri Bakanlığına ne de meslektaşı olan diğer diplomatlara tam olarak güvenirdi. Ruslar tarafından da Yunan meselesi ile ilgili takındığı tavırlardan dolayı birçok kez şikâyet edilmişti. Ancak bu sorun ile başa çıkabilecek en uygun kişiydi; zira hem Metternich’in prensiplerine bağlıydı hem de Türklerin güvenini kazanmıştı. Osmanlı Devleti ile Rusya arasında isyanın ilk günlerinde bir çatışma çıkmadıysa bunda en büyük pay Stratford’a aitti.

Osmanlı Devleti’nin Yunan isyancılara yardım ettiği gerekçesiyle Rum Patriğini idam etmesi (22 Nisan 1821) üzerine Rusya’nın İstanbul elçisi Stragonov Bâb-ı âlî’ye baskısını arttırdı. Stratford da bu idamdan sonra İstanbul’da güvenliğin bozulacağını düşünerek, Dışişleri Bakanı Castlereagh'a Patriğin idamından üç gün sonra yazdığı raporunda "Artık bu imparatorluğun konsilleri amansız bir fanatizmle yönetiliyor ve bundan da en korkunç sonuçlar beklenebilir" demekteydi. Ancak Stratford’un bu düşüncesi İstanbul’daki birkaç günü gözledikten sonra değişmiş ve Castlereagh'a, gözlemlerinin ardından üç ay sonra yazdığı raporunda Yunanlıların Hristiyan oldukları için değil, isyan etmeleri dolayısıyla cezalandırıldıklarını anlattı.Yunan papazlarının çıkan isyanın başta gelen kışkırtıcıları ve destekleyicileri olduğunu belirten Strangford ilk raporunu biraz abartılı yazdığını da itiraf etti. Ayrıca padişahın kentteki güruh hareketlerini kontrol altına alabilmek için İstanbul’a asker getirttiğini, İstanbul’un içinde ve çevresinde bulunan irili ufaklı 76 kiliseden yalnızca bir tanesinin tamamen yıkılıp, 13 tanesinin hasar görerek ve güruhlar tarafından yağmalandığını da Londra’ya gönderdiği durumu özetleyen raporuna eklemişti. Stratford İstanbul’daki Rus elçisinin Bâb-ı âlî’ye yaptığı baskıları bertaraf etmek ve taraflar arasındaki çatışmaları engellemek için çaba harcadığı gibi Rus elçisinin tepkilerine de katılmıyor ve isyanın Osmanlı Devleti’nin bir iç meselesi olmasından hareketle karışılmaması gerektiğini söylüyordu. İngiliz Elçi, başvurularından dolayı tepki gösterdiği Strogonov’un İstanbul’daki güvenliğini de sağlamaya çalışıyordu. Bâb-ı âlî Rus Elçisine kızıp yanlış bir hareket yapmasıyla Osmanlı-Rus savaşı kaçınılmaz hale gelebilir, bu ise İngiltere’nin bütün planlarının altüst olmasına neden olabilirdi. Gelişmeleri yakından izleyen Castelreagh’da 14 Temmuz’da Stratford’a bir telgraf çekip, İngiltere’nin sıkı tarafsızlık politikasına devam edeceğini bildirmiş ve kendisinin de buna göre hareket ederek gerekli tedbirleri almasını istemişti.

Castelreagh, 13 Temmuz’da Stratford’a bir yazı göndermiş ve Avrupalı devletlerin isyana herhangi bir müdahalesine karşı olduğunu, Rusya ile Osmanlı Devleti arasında çıkabilecek herhangi bir çatışmayı önlemek için her türlü tedbiri almasını tekrarlamıştı. Ayrıca Castelreagh, Stratford’dan Bâb-ı âlî’ye karşı diğer Avrupa Devletlerinin elçileriyle beraber hareket etmemesini de yazmıştı. Çünkü Osmanlı Devleti, Avrupa Devletlerini bir Hristiyan birliği olarak görüyor ve onları politik olarak değil, dinî aidiyetleriyle değerlendiriyordu. İngiltere’nin Osmanlı ile ilişkilerinde kazandığı politik tecrübesi gereği, Bâb-ı âlî üzerinde etkin olmak için beraber hareket edilmemeliydi. Stratford, her iki tarafın siyasi hareketlerini kontrol altına almaya çalışmalı ve savaşı önleyerek büyük insanlık dramlarının yaşanmasının önüne geçmeliydi. Castelreagh, Strangford’a 14 Temmuz’da yaptığı ikazı 5 Ağustos’ta yineleyerek, Osmanlı devlet adamlarının kızgınlıkla yanlış bir hareket yapmasının mutlaka önüne geçmesi gerektiğini yazdı. Zira Castelreagh Rusya’nın eline koz vermemekte kararlıydı.

(Hasan Demirhan, İngiltere'nin Balkan Politikası ve Yunanistan, Doktora Tezi, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2013, Edirne, s. 252-253-254-255)

Bogot’un Castelreagh’ın talimatlarıyla Rus devlet adamları üzerinde baskı kurmaya çalıştığı sırada, İngiltere’nin İstanbul elçisi Stratford da Castelreagh’a Avrupa Devletleri adına isyancı Yunanlılara kayıtsız şartsız teslim olmalarını içeren bir öneri sunmayı teklif etti. Ancak Castelreagh, Stratford’a bu teklifin zamansız olduğunu ve İngiltere’nin böyle bir öneriyi sunduğu anda taraf sayılacağını belirterek, İngiltere’nin tarafsızlık politikasından memnun olduğunu, bununla birlikte zamanı geldiğinde bazı girişimlerde bulunabileceklerini bildirdi. Hülasa Stratford’un Yunan isyanı hakkında Avrupalı devletler ile ortak açıklamalardan şimdilik kaçınması gerekiyordu.

Stratford, Castelreagh’ın ikazları üzerine bu önerisinden vazgeçerek, Osmanlı devlet adamlarına Rusya ile anlaşmaları noktasında baskı yapmaya başladı. Stratford; Osmanlı’nın, Rusya ile anlaşmaya yanaşmadığı takdirde ortaya çıkmasını kaçınılmaz gördüğü savaşı önlemek amacıyla 1822 yılının Mart ayında birçok kez Bâb-ı âlî’ye müracaatlarda bulundu. Bu olayı tiksindirici ve nefret uyandırıcı olarak kabul ettiğini bildirdi. Strangford, Sakız müdahalesini protestosunun ardından, Osmanlı Devleti’ne yaptığı baskıları arttırarak 25.08.1822 tarihinde Bâb-ı âlî’ye bir muhtıra verdi. Bu muhtırada Mora Yarımadası ile Eğriboz taraflarında asayişin sağlanmasını ve isyan hareketine iştirak edenlerin geri dönerek itaat altına alınması için, yapılacak herhangi bir askeri harekâttan daha etkili olacağını iddia ettiği izin fermanının çıkarılmasını istedi. Strangford bu ilk muhtıradan iki gün sonra gönderdiği başka bir muhtırayla da isyan sebebiyle kaçan halkın isyana dâhil olmak maksadıyla değil, canlarını kurtarmak için kaçmak zorunda kaldıklarını ve affedilmeleri gerektiğini belirterek, kaçan bazı Yunanlıların malları üzerinde İngiliz tüccarların alacakları olduğunu da söyledi. Stratford bu muhtıralarla Osmanlı Devleti’nin bir af fermanı çıkarmasını sağlamak ve bu vesileyle Rusya’nın Osmanlı Devleti’ndeki Ortodoksların baskı gördükleri yönündeki iddiasını çürütmek istemiş, ayrıca İngiliz tüccarların haklarını savunmak için de bir girişimde bulunmuştu. Stratford’un muhtıralarında öne sürdüğü teklifler, sadrazam tarafından Sultan II. Mahmut’a sunuldu. Sadrazam Sultan’a sunduğu teklifler için, Yunanlıların genel isyanının bilindiği halde bunun durdurulmak istenmediğini ve Avrupalı devletlerin elçilerinin ısrarla Yunanlılar lehine Osmanlı Devleti’ne baskı yapmalarının sebebinin, Sırplılara verilen özerkliği Yunanlılara da kazandırmak olduğunu yazdı. Ayrıca kaçan Yunanlılar da İngilizlerin alacaklarının olduğu iddiasının gerçek olmadığını, bunun sadece kaçak Yunanlıların geriye getirilebilmesi için söylendiğini de ekledi. Sultan II. Mahmut da Yunan isyanına müdahale etmek isteyen Avrupa elçilerinin samimi olmadıklarını, Yunanlıların affedilmeleri için birçok şart ileri sürdüklerini ve bunun anlamının da isyan eden Yunanlıları Osmanlı hâkimiyetinden çıkarmak olduğunu ifade etti. Bu bağlamda Stratford’a Bâb-ı âlî tarafından yazılan cevapta, Yunan isyanının Osmanlı Devleti’nin bir iç meselesi olduğu belirtilerek, hiçbir devletin birbirinin iç işlerine karışmaya hakkı olmadığı söylendi.

(Hasan Demirhan, İngiltere'nin Balkan Politikası ve Yunanistan, Doktora Tezi, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2013, Edirne, s. 258-259-260)




Yorumlar

Popüler Yayınlar